Gurgum'da Zaman

Gurgum'da Zaman

Bindokuzyüz yetmişbeş sonrası puslu demler

Tekke’de güneşin üzerine ilk doğduğu evdi Nenemin evi. Toprak damlı, iki katlı ve güneye bakan cephesiyle içinde saklambaç oynayıp kaybolduğumuz o evin iki tarafta ayazı vardı.
Sokak başında eski Yaşar Pastanesinin bitişiğindeki yokuşa girerdi ayaklarım peşi sıra yürür yürür sağdaki ilk büyük sokaktan Tekkenin yukarılarına doğru sapınca karşıma büyükçe tut ağacı çıkardı. Dayımların evi oradaydı yengemin kardeşleri de orada otururlardı. Kazım dayımın oturduğu eve bir ara bizde komşu olmuştuk. Sağa doğru yürüyüp evleri geçince Nenemgilin büyük evlerinin kapısının önüne varırdım. Evin kapısı sokağın içindeydi o sokakta tek kapı oydu çünkü ev Bahıların evlerinin tam önündeydi. 24 numara kapıda hep kaldı, elektrik ve su abone rakamları dört haneliydi.
Tahtalarla yapılan kapıdan dikkatli bakan içeriye nazar edebilirdi. Kapının tokmağını hafifçe tıngırdatınca evdekilerin biri yukarıdaki ipi çeker ve kapı tangayaz açılırdı. Kapının üstü toprak damdı ama az kullanılırdı. İçeriye girince devamlı akan bir musluk dururdu, yanımdaki teştlerin altında et, yoğurt, peynir gibi yiyecekler muhafaza edilirdi.yukarı çıkmak için beş altı adım atılır taş ve onu takip eden süllümden yararlanılırdı. Süllüm hep temiz olurdu ayakkabılar aşağıda çıkartılır onüç basamak sonunda ferah bir manzaranın görüldüğü odaların önüne çıkardım. Üç büyük oda solda, üç büyük oda sağda sıralanmış orta ise boş bırakılmıştı.
Baştaki ilk odada Haydar dayım otururdu, onun karşısı Süleyman dayımın idi, köşede bir oda Ninemin diğer odalar mutfak kiler gibi kullanılırdı. Her aile için bir oda vardı orada oturulur orada misafir ağırlanıyor yatılır vakit orada geçerdi. Dedemin odası tam köşeydi onu hayal meyal hatırlıyorum. Ninemi daha çok severdim o hep şeker, kurabiye yedirir bini çok severdi.
Dayımın düğünü vardı.
Haydar dayım evleniyordu. Annem telaşlı o kadar da sevinçliydi. İstedikleri yerden kız almanın mutluluğu yaşıyorlardı bunu hissediyordum. Mevsimler karıştı o vakitler düğün evde yapılıyor bir hafta sürüyordu. Köçek lafı duyulurdu düğün için anlaşıldık bir şey değildi kimdi köçek? Davullar çalınıyor telaş artarak devam ediyordu. Şehir dışından getirildiği söylenen bir grup çıktı geldi. Esmerce bir zayıf oğlan yanında üç kişi ve sazlar. Farklı bir kıyafeti ile ortada eteklerini savurarak oynayan ve dans eden köçeği orada gördüm. Zilleri vardı maşa diyorlardı onları çalıyor şıkıdım şıkıdım sesleri duyulunca rengarenk eteğiyle evin altındaki geniş alanda raks ediyordu. Eğlenceye denilecek bir şey yoktu bir taraftan içiliyor öbür taraftan oynanıyordu. Köçek yukarı çıkartılıyor kadınların temposuyla oynuyor oynuyordu. Köçeğin kumaşı onlarca küçük kumaşın birleştirilmesinden oluşan rengarenk bir afetti baktıkça başımın döndüğünü hissediyordum. Babam hep yanımdaydı gizli gizli o adamları sorar ondan değişik cevaplar alırdım. Köçek bakışları uzağında oynamadığı vakitlerde sakin duruyor kimse onun köçek olduğunu bilmiyordu. Tohumgavut gönderilmiş, çiğköfteler yuğurulmuş eşe dosta ikram edilmiş artık bir haftanın sonuna gelinmişti. Velime veriliyordu yemek hazırlığı akşama doğru tamamlanınca camii cematının gelmesi beklenmiş Şazi Bey camiinden hocanın geleceği yola çıkılmış evlerine gidenleri dayımın velimesine davet ediyordum.
Kimi tanıyordum?
Belki onlar beni ve ailemi tanıdıkları için evlerine gidenler davetimi duyunca adımlarını oraya yöneltiyorlar düğün şenliğini artırıyorlardı.
Ev orada hayallerimi kuşatıp duruyordu. Evlilik neydi çocuk aklımla kurmacalar kuruyor çokta derin düşünmeye fırsat bulmadan gözümün önündeki başka bir olayın büyüsüne kapılıp oradan oraya savruluyordum.
Herkes hayattaydı yüreğimin kelebekleri henüz göz yaşı nedir bilmiyorlardı.

Ali Büyükçapar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder