Artık Hiçbir Şey Bilmek İstemeyen Adam

Artık Hiçbir Şey Bilmek İstemeyen Adam

Peter Bıchsel

«Artık hiçbir şey bilmek istemiyorum» dedi, hiçbir şey bilmek istemeyen adam. Artık hiçbir şey bilmek istemeyen adam «artık hiçbir şey bilmek istemiyorum» dedi.

Bunu söylemek kolay
Bunu söylemek kolay
Ve tam o sırada telefon çaldı.

Adam artık hiçbir şey bilmek istemediği için yapması gereken şeyi yani kabloyu duvardan çekmesi gerekirken ahizeyi eline aldı ve ismini söyledi.

Öteki «iyi günler» dedi
Ve adam da «iyi günler» dedi.
Diğeri devam etti «bugün hava güzel»

Ve adam «bunu bilmek istemiyorum» demedi, hatta «evet, şüphesiz, bugün hava çok güzel» diye ilâve etti.

Ve diğeri bir şeyler daha söyledi.

Bunun üzerine adam da bir şeyler söyledi. Ve sonra ahizeyi çengele taktı ve şimdi havanın güzel olduğunu bildiği içim çok kızdı. Ve o zaman kabloyu duvardan çekip kopardı ve «bunu da bilmek istemiyorum ve unutmak istiyorum» diye bağırdı.

Bunu söylemek kolay
Bunu söylemek kolay

Çünkü pencereden içeriye güneş vuruyordu ve pencere¬den güneş içeriye girerse, havanın güzel olduğu anlaşılırdı.

Adam panjurları kapadı, fakat şimdi güneş aralıklardan içeri sızıyordu. Adam kâğıt aldı pencere camlarına yapıştırdı ve karanlıkta oturdu. Ve böylece uzun süre oturdu, sonra karısı geldi, kâğıtla örtülmüş pencereleri gördü ve korktu. «Bu da nesi?» diye sordu.
Adam : «Bu güneşe mani olacak» diye cevapladı.
Kadın : «Ama o zaman hiç ışığın olmayacak» dedi.
Adam : «Bunun sakıncası var, fakat böylesi daha iyi, çünkü güneşim olmazsa ışığım olmayacak, fakat hiç olmazsa o zaman havanın güzel olduğunu bilmeyeceğim» dedi.
Karısı: «Neden güzel havaya karşısın? Güzel hava insanı neşelendirir» diye sordu.
Adam : «Güzel havaya karşı değilim, güzel havaya hiç karşı değilim, sadece nasıl olduğunu bilmek istemiyorum» cevabını verdi.
Karısı: «O vakit hiç olmazsa ışığı aç», dedi ve ışığı açmak istedi, fakat adam lambayı tavandan kopararak «artık bunu da bilmek istemiyorum, ışığın yakılabileceğini de bilmek istemiyorum» dedi.
Bunun üzerine karısı ağladı.
Ve adam «ben aslında artık hiçbir şey bilmek istemiyorum» diye vurguladı.
Karısı buna bir anlam veremediğinden, artık ağlamadı ve kocasını karanlıkta yalnız bıraktı.
Adam orada çok uzun süre kaldı. Ziyarete gelenler kadına kocasını soruyorlardı ve kadın onlara «sorun şu, yani karanlıkta oturuyor ve aslında artık hiçbir şey bilmek istemiyor» şeklinde açıklıyordu.
İnsanlar «pekiyi o neyi artık bilmek istemiyor» diye soruyorlar ve kadın da şunları söylüyordu.
Hiçbir şey, artık kesinlikle hiçbir şey bilmek istemiyor.
Gördüğü şeyi - yani havanın nasıl olduğunu - artık bilmek istemiyor.
Duyduğu şeyi - yani insanların ne söylediklerini - artık bilmek istemiyor.
Nihayet bildiği şeyi - yani ışığın nasıl yakıldığını - artık bilmek istemiyor.
Kadın: «İşte durum bu» dedi.
«Demek öyle» dediler ve bir daha da onu ziyarete gelmediler.
Ve adam karanlıkta oturuyordu.
Ve karısı ona yemeğini getiriyordu.
Ve artık neyi bilmiyorsun? Diye soruyordu.
Adam : «Hâlâ her şeyi biliyorum» diyordu.
Ve hâlâ her şeyi bildiği için çok üzgündü.
Bunun üzerine karısı onu teselli etmeye çalışıyor ve «fakat havanın nasıl olduğunu bilmiyorsun ya» diyordu.
Adam : «Nasıl olduğunu bilmiyorum, fakat hâlâ nasıl olabileceğini biliyorum, hâlâ yağmurlu günleri hatırlıyorum ve hâlâ güneşli günleri hatırlıyorum» diye cevap veriyordu.
Kadın : «Bunları da unutacaksın» diyordu.
«Bunu söylemek kolay. Bunu söylemek kolay» diye adam cevap veriyordu. Böylece adam karanlıkta kaldı, her gün karısı ona yemeğini getiriyordu, adam tabağa bakıyor ve şöyle diyordu:
«Bunların patates olduğunu biliyorum, bunun et olduğunu biliyorum ve karnı bahar tanıyorum ve hepsi boşuna daima her şeyi bileceğim ve söylediğim her kelimeyi biliyorum». Karısı ona bir dahaki seferde «hâlâ ne biliyorsun?» diye sorduğu zaman, «öncekinden daha çok şey biliyorum, sadece güzel hava nasıl olur, kötü hava nasıl olur, bunları bilmekle kalmayıp, aynı zamanda hiç hava olmazsa nasıl olur? Bunu da biliyorum. Bundan başka, hava tamamen karardığı zaman hâlâ yeter derecede karanlık olmadığını da biliyorum» diye cevap verdi.
Karısı : «Fakat senin bilmediğin şeyler var» dedi ve gitmek istedi, kocası onu durdurduğu zaman, örneğin Çince «güzel hava nasıl denir, bilmiyorsun ki» diyerek çıktı ve kapıyı ar¬kasından çekti.
O zaman artık hiçbir şey bilmek istemeyen adam düşün¬meye başladı. Hakikaten Çince bilmiyordu ve henüz Çince bilmediği için «bunu da bilmek istemiyorum» demenin ona faydası yoktu. «Önce neyi bilmek istediğimi bilmeliyim», diye bağırdı ve pencereyi açtı ve panjurları kaldırdı, yağmur yağı¬yordu, yağmura baktı. Sonra Çince hakkında kitaplar satın almak için şehre gitti ve geri geldi ve haftalarca kitaplara daldı, kâğıda Çince yazılar yazdı, insanlar ziyarete gelip de kadına adamı sordukları zaman «durum bu, şimdi de Çince öğreniyor işte böyle» diyordu.
Ve bir daha ziyarete gelmediler.
Fakat Çince öğrenilinceye kadar aylar ve yıllar geçer ve adam nihayet Çinceyi öğrendiği zaman, «fakat hâlâ yeterince bilmiyorum. Her şeyi bilmem gerek. Ancak o zaman bütün bu şeyleri artık bilmek istemediğimi söyleyebilirim. Şarabın tadının nasıl olduğunu, kötü şarabın nasıl, iyi şarabın nasıl tadıldığını bilmeliyim. Ve patates yersem, nasıl ekileceğini bilmeliyim, ay nasıl görünüyor, bilmeliyim, çünkü ona baktığım zaman, nasıl göründüğünü bunca zamandır bilmiyorum ve ona nasıl gidileceğini bilmeliyim. Ve hayvanların adlarını, ne görünüşte olduklarını, ne yaptıklarını ve nerede yaşadıklarını bilmeliyim».
Ve tavşanlar hakkında bir kitap, tavuklar hakkında bir kitap ve ormanda yaşayan hayvanlar hakkında, böcekler hakkında da bir kitap satın aldı.
Sonra gergedan hakkında bir kitap satın aldı. Onu güzel bir hayvan olarak buldu. Hayvanat bahçesine gitti orada onu buldu, hayvan büyük bir yeşilliğin ortasında duruyordu ve hiç kımıldamıyordu.
Adam, gergedanın düşünmeye ve bir şeyler bilmeye çalış¬tığım yakından gördü ve bunun onu ne kadar çok yorduğunu anladı. Ve gergedanın ne zaman aklına bir şeyler gelse, sevinçten yerinden fırlıyor, yeşillik içinde iki - üç tur atıyor ve bu sırada aklına gelen şeyi unutuyor ve sonra uzun süre - bir saat, iki saat-olduğu yerde kalıyor ve aklına bir şey geldiği zaman tekrar koşmaya başlıyordu.
Ve daima biraz erken koşmaya başladığından, aklına aslında hiçbir şey gelmiyordu.
«Bir gergedan olmak isterim», dedi adam «fakat bunun için şimdi çok geç olsa gerek».
Sonra eve gitti ve gergedanını düşündü. Ve başka hiçbir şey hakkında konuşmadı. Benim gergedanım çok yavaş düşünür ve çok erken koşmaya başlar ve işin doğrusu bu» dedi ve bu sırada artık bilmek istememek için, bilmek istediği her şeyi unuttu.
Ve hayatını önceden olduğu şekilde sürdürdü.
Yalnız tek farkı, şimdi Çince de biliyordu.

Çocuk Hikâyeleri
Peter Bıchsel
KTB Yayınları 1983s

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder