Sayı:7 Ocak 2005 Merhaba

.
Merhaba

Yeni bir yıla girdik. 2005'in tüm insanlık için mutlu geçmesini dileğim ama bu zorun zoru. Mevcut şartlarda var olan İnsan kimliği hayatı paçavraya çevirmiş vaziyette. Kıyamet sonrası yaşanıyor
Anadolu-coğrafyası keder, deri ve aşağılanmayı hak etmiyor. Gavurdan medet uman bizmiyiz inanmak bile istemiyorum. Kopenhang kriterlerine mahkum edilmemeli bunun üst çıtasını kendi kültür ve uygarlığımızdan koyabilmeliydik. Bu duruma bizleri kim düşürdü?
Nerede insan?
Çaput çürüğü adamlar ne kadar çoğalmış, ilkeli olmalı ve bunun kültür ve medeniyet perspektifi oluşturulmalı bu yapılmazsa zulüm daha da ağırlaşır. Özgürlük sayhası yalçın kayalıklarda çınlayınca yüreklerde kıpır kıpır cemreler hareket etmeli. Yapacak İşimiz çok göreve talip olan erenler işte Milcan dergahı.
iki önemli ilkemiz var; Adalet, İhsan.
Yeryüzündeki pas silinecek insan olmanın burçlarında adalet ve ihsanın sancağı dalgalanacak.
Çağrım her an yeni gönüllere ulaşacak ve esenlik muştulan Kızıl Elma'yı kaplayacak, insan, hak ve görev tanımlarını çağdışı buluyorum, mevcut referansların değişimi gerek ama bu hiçbir zaman Avrupa'nın ölçütleri olmamalı.
Adalet ve İhsanı öneriyorum.
Biri mülkün temeli diğeri varoluşun. Kendine güveni tam, emeği yücelten dostlar elbet ortak düşümüz gerçekleşecek.
Milcan'da mevsim kış. Maraş sokakları tenha, deli poyrazın her gün başka bir şarkısı çınlar kuytularda, hüzün hiç yanımızdan ayrılmayan yoldaşımız. Çaya selam, tütüne devam, dostlara da kelam.

Alî BÜYÜKÇAPAR

UPANİŞAD - I

SVETASVATARA UPANİŞAD

Bu geniş evren, bir çarktır. Üzerindeki bütün yaratıklar doğum, ölüm ve yeniden doğuş neticelerine hedeftirler. Bu çark daima döner ve hiçbir zaman durmaz. Bu çark, Tanrı'nın çarkıdır. Kişi, onun Tanrı'dan ayrı bir varlık olduğunu düşündüğü müddetçe, doğum, ölüm ve yeniden doğuş kanunlarına tabi olan bu çark üzerinde dönüp durur. Fakat Tanrı'nın lütfü ile, bu çarkın Tanrı ile aynı varlık olduğunu idrak eden kişi, artık bu çarkın üzerinde dönmez. Ölümsüzlüğe ulaşır.

ULU KAPI SIRLI YOL - I


ULU KAPI SIRLI YOL

Bahar -Yaz
-Hüzün Günlerî-


Yürek dile gelir usulca kelimeler hazır
Harlı bir ateş sınanmamak olmaz.
Hüzün insana yakışan yoldaş
Önceden başlar Kenan'a ulaşır
Zaman sırlı ayna kendini orada görmek
yakışırsa da
Ansızın kınalı bir el siler onu usulca

Nasıl başlamalı dersem bu uzun efsane
Bilenler sessiz bilmeyenler şaşkın
Rahmet olsun esenlikle barışık
Bahar çiçekler gibi kardelen
Avazı tutsun alemleri ebabillerin
Kırlangıç kanadında kara yazgılar
Kuytulara gizlensin

Özlemin o diyorlar kulağıma
Yanık mektuplar küllerinden dirilir anka
Şeyh Galip pirim
Mumdan kayıklarla geçer ateş ummanını
Kalır geriye nurun aydınlığı

Kara perçemlerinde gün batmayan yar
Düşler ülkesinin maral'ı hayra yor
Ruhum zerre zerre dağılmış
Gulyabaniler tutmuş sokak başlarını
Dolunay üstünde çınar ağaçlarının
Kent garip yollar dolambaçlı
Kalede O'nun kulları

Alem piramid gözüm onun ışığı
Yer aç nilüferlerime ey mavi göl
Ne varlık sıkleti ne de yokluk hafakanı

Neşeyle doğan güneş mi
O'na bakıp usulca annesinin kucağına
Yok yok rahmetine

Eski kitap kapağında şu söz
Temiz olanlar sürebilir el

Binlerce yıllık sayfalar
Uçarcasına yıldızlar saçan adam
Kim ne bilsin ne anlatsın
Eleğimsağmalar salınsın göklere
Mavilikler ezilsin bulutlarla

Varlık O'nun umudu diriltir geceyi
Kara göklere saçılmış yıldızlar
Bak sonsuzluklara zamanı tanı bilmeden
Kayan yıldızlara hükmeden kim

Olmazsa kızıl çiçeği nar'ın
Bitmez gece
Yeşil yapraklarda kıyamet güneşi
Kök tutmuş toprağı
Essin deli poyrazlar başlasın sağnak

Yosun yeşilliğinde bin düş
Aynaları güneşe tutar çocuk
Gece yaklaşır sessiz soluksuz
Dünya yalanmış bunu anlamak
Yıldızları bileğinden tutmakmış

Tepelerde sevgilinin siyah şalı
Masalları söyler bir Ece
Toprakta ay yüzlü Belkıs

Dolunaylı gece denizlerin sesi uzaklarda
Çöllere vuran güneş
Marallarda bir telaş

Şahid olsun Deli Höbek doğan yıldıza
Şimşek dağlamış kayının gövdesini
Karıncaların duası rızık endişeli
Poyraz savurur kayaların yalnızlığını

Yol bulmalı yıldızlara
Işık daha ışık dolmalı Nirvana'ya
Elini uzatırsa Mesih
Korkarım kıyamet hemen yanı başında
insan şekil öz de O'nun sızısı
Sırlı yüzler
Dudaklar mühürlü

Belki sonbahar gecesi
Yaklaşır usulca evlere masallar
O'nun emaneti verilir sırası gelene

Dört mevsim aramızda dolaşır
Günden geceye seherden akşama
Dağlara bakar bir Şaman
Korku ümit bozlaklar dilinde dolaşır

Sabah şarkısı hazır dillerde
Göz de mahmurluk yürek çöl
Güneşi getirir dost melekler
Çevreye saçılmış dağlar vahalar
Kiraz ağaçları boz bulanık ırmaklar
Balıklar dönüş telaşında
Kaynakta hayat

Uzayıp kısalıyor gölgeler
Aynalar ülkesinin yolları dolambaçlı
Bir çocuk elinde taş
Kırarsa hakikati eyvah ki eyvah

Nasıl başlamalı bu şarkı
Hoyrat namelerde sızı göz yaşı
Söz olmalı yürek dağlanmalı
Bin baharı bin güneşle
Bu pazarda bir pula satmalı

Oyun başlıyor
Perde dedi bir ses
Midye kabuklarında telaş
Mihrapta kaygılı söz
Sıralarda umut çağrılın kim
Sahne hazır yavaşça aralanıyor hakikat
Aşk vuruyor gönüllere
Dil de O'nun adı vira bismillah.

ADEM
ilk harf onun adı sanki kapının eşiği
Varlığından kendi habersiz
Çalabın nazarı düşmüş balçık'a
Su hüzün toprak elem ruh cevalan
Adem olup bitenin farkında değil
Bir köşede dört mevsim
Gulyabaniler bakıp bakıp gülüyor

Merhametin sağnağı başlar başlamaz
Adem de bir telaş bir telaş
Her varlık O'nun dilinde
Kelimeler büyülü o O'nun meftunu

Önce ellerine baktı yüreği şuracıkta
Pır pır atan narin kelebek
Yüzünü gördü Çalabın esmasında
Secde de dile geldi

Ne ana ne de baba sevgisi
Adem de ilklerin sancısı

Her kelime belirince aklında
Denizin dibinde kendine yer bulmakta
Bildim her varlığı derken
Nar ağacığının gölgesinde uyuya kaldı

Düşler ülkesinde çağlarken ırmaklar
Koştu Adem kayalardan geçti bulutlara ağdı
Yarlara saldı kendini
Baldan ırmaklar sütten çayları tattı
Kelebeklerin kanatlarındaki göze bakıp
Renklerin cümbüşüne daldı



Mevsim o vakit bahardı
Umut fısıltıyla dolaşıp muştular dağıtırdı
Çiçeklerde meyve telaşı
Yapraklar yeşil hoyratlığında
Esen yelde hayat neşesi

Alem baharı böyle tanımaya başlarken
Güneş biraz daha yaktı
Önce çiçekler ardından da gölgeler
Bir el değiştiriyordu dünyaları

Sıcak su derinlere kaçma telaşında
Kuruyan dalları sara dursun güneş
Işık kavurmakta alemi

Gözler baygın umutlar savruk
Kayalara saplanıp kalan güneşi
Adem nasıl çıkaracak

Üzüm erik derken incir ve nar
Meyvelendi bağlar her tat da ayrı zevk
Çift çift her mahluk Adem kimsesiz
Dolaşırken bunu anladı

Sıktı onu elleri bilginin
Irmakların şarkısında vardı yalnızlık


Güz geldi yaz bitince
Söğüt dalları kurudu havuzların suyu çekildi
Kırlangıçlar çoktan döndü
Derken havada ilk kar belirdi

Adem şimdi beyaz
Karda Adem'in ayak izi
Ateş daha sıcak
Rüyalar gerçeklerin içinde fırtınalar dalları
kırmakta
Akşamdan sabaha karanlık
Güneşle başlıyor aydınlık
Küçük gülümseyen yüzüyle güneş
Bulutlar sarmaş dolaş

Mevsimler erdi yine bahara
Adem gördü cemreyi göklerde
Su toprak dirildi onunla
Açtı gönlünü kendi cemresine

Mana çetin bilmece zor iş sorular ağır
Düşmemek mümkün değil
Varlık emanet vücut narin hoyrat
Doğan her günde sır
Ne olup bittiğini gel de bir de Adem'e sor

Zaman öncesinin öncesi belki de kıyamet
Adem bilge güvelerden haberli
Tabloda O kendine secde edenler

Çoğalırken her varlık geçiyor asırlar
Her şey aynı gibi ama değişen bulutlar

Yalnızlığın ormanında dolaşırken Adem
Birden O'nu gördü
Varlığının tamamlayıcısı
Irmakların yatağı
Nilüferlerin toprağı
Papatya sarısı
Ve
Nar çiçeği

Buluştu iki can
Eridi karlar toprakta yediverenler
Adem buldu Havva'yı
Ayna da şekil ve mühür

ALİ BÜYÜKÇAPAR

KİTAP TANITIMI


KİTAP

"Batıyı Büyüleyen İslam"

Kitabı îki özelliğinden dolayı okuyabilirsiniz. Birincisi bu kitap bir Cemil Meriç çevirisi, ikincisi kitabın adı "Batıyı Büyüleyen İslam". Arada ne tür ilişki olduğunu arif olanlar bilir ama biz sözümüzü yinede söyleyelim. Meselemiz bir medeniyet düşünü yeniden canlandırıp onu yaşadığımız hayatın merkezine getirebilmektedir.
Batıyı Büyüleyen İslam kitabı iki bölüm ve iki ekten oluşuyor. Batının İslam doğu ile ilgili görüşleri, Avrupa'da Arap ve İslam araştırmaları, eklere gelince, İslam da siyaset ve savaş, Richard Simon ve doğmalardan sıyrılış. Cemil Meriç kitaba yazdığı girişte Türk okurunun profilini çıkarıyor. Farklı bir kitapla karşılaştığımı? uyarısı var aman ha dikkatli olun deniyor sık sık.
" İslamiyet, insan soyunun gelişmesine büyük katkılarda bulunmuş... İslamiyet yalnız dîn olarak değil medeniyet olarak da ele alınıyor. Nitekim kitabımızda İslam ilahiyatı, felsefesi, mistisizmi, dini kanunları, esas teşkilat nazarîyesi'ne ilaveten başka konularda işlenmektedir ve bu bölümler eserin en geniş kısmıdır, İslam'ın siyasi, İktisadı, kültürel tarihi, İslam da güzel sanat ve mimarlık, İslam da tıp, İlim ve musiki gibi". (Sh.l 0)
Kitabın İslam’da siyaset ve savaş bölümü üzerinde durulmalı bu bölüm sıkça okunmalı kî keşmekeş son bulsun, düşünceler apaçık olsun.

Yusuf PAZARLI

BULUŞ


BULUŞ (7)

Yeni olanı bulmak nedir? Söyleyişe dünden farklı boyut getirebilmek her edebiyatçının arzusu ama bu zorun zorudur. Çevremizi kuşatan olgular değişmezken başkalarını farklı olana davet edebilmek has sanatçının işi.

Söz söyleyen kim olursa o!sun kulaklara işittiği kadar konu ettiği obje öne çıkar. Dört mevsim yedi kıta dönüp dolaşan aradığı nesneyi daha sonra kendi yüreğinde bulduğunu söyleyene ne diyebiliriz?

Buluş edebiyatta keşif demektir. Amerika kıtasının keşif edildiği anda orayı bulmanın manası kim tarafından hakkınca anlaşıldı acaba? İhtiyaçların buluşları kolaylaştırdığı ortada. Bireysel ve toplumsal zaruretlerin sanatçı yapısında devinimlere yol açtığını görüyor bunun buluşları çerçeveleyen gizi araladığını düşünüyorum. Duygusal zeka seviyesi alt eşikte bulunanlara selam olsun. Nerede Michalengo'nun izlerini üzerinde taşıyan emanetçiler?

Şiirimiz kent dokusuna uyum sağlıyor. Kırsal kesimlerde koyun çobanlığı yapanların medeniyetin getirdiği yeniliklere hiçbir katılımı olamaz! Köylülük Anadolu halkının gri tarafı bu iğreti elbiseden soyunmadan edebiyatımıza yenilikler gelmeyecektir.
Sanatın onlarca dalında buluşlara ihtiyacımız var. Kendi toplumsal ihtiyaç ve ülkülerimizden beslenen sanatçı dünya ve varoluş sızılarını şiirle, dansla, notayla, heykel, sinema ve tiyatro ile göstermeli.
Modern fizik ve yüksek matematik bilmeyen sözüm ona şairler siz gidin çocuk tekerlemeleriyle uğraşın. Newton fiziğini terk eden dünya Kuantum teorisinin sanata kapı aralamadıktan sonra çıkmazlara mahkum olacaktır.
Entelektüelin coğrafyadan mimariye sosyolojiden ekonomiye bilim dallarında olup bitenleri takip edip bu alanların akıl tortularını sanat potasında eritmedikten sonra ne yapacak acaba?
Buluşlar fen bilimlerinde ve teoremler de öyleyse yeni dünyalar önümüzde demektir.

Milcan

MAKÂLÂT - 1

HOROSANLI HACI BEKTAŞ’IN MAKÂLÂT KİTABI

(Pir Hacı Bektaş-i Veli)
Esselam ey Hâd-ı râh-i Hudâ nesl-i Ali
Esselam ey Kutb-i âlem Hacı Bektaş-i Veli

Kaddesallahu sirrehu'l-'aziz
Bismillahi'rrahmani'rahim

Tanrı Tebareke ve Ta'ala Hazretlerine sonsuz şükür minnet ve senalar olsun ki biz zayıf, çaresiz kulları, yoktan var eyledi ve bizlere iman ve İslam'ı nasip etti. Bütün yaratılmışların rızıklarını tespit ve taksim kıldı.
Selam ve selavat O peygamberler serverine, resuller ulusuna ve enbiya ve evliyaların büyüğüne olsun ki bütün alemi O'nun dostluğu için yarattı.
O'nun sahabelerine ve ehl-i beytine de selam olsun ki "Onlar" tam pişip olgunlaşmış, temiz, mübarek zatlardır; (Tanrı) hepsini tam selamete erdirsin.
O alem Padişahı yüce Tanrı Ta'ala bütün İslam ehlinin o itibarlı ruhlarını ahîrette merhum ve mağfur kıldı.
O Resulullah Hazretlerine ve O'nun sahabelerine de selam ve salat olduktan sonra:
O esrar sözlü, tatlı ve hoş dilli, güler yüzlü, Makalat sahibi, şeriat suyu, terbiye ve bilgi dolu,hakikat hazinesi, tarikat ehlinin makamı, şerait kavminin müftüsü, ilimler hazinesinin maliki, o bilinen kutup Horasanlı Sultan Hacı Bektaş kaddesa'llahu sırrahu'l-aziz (Allah aziz sırrını kutsal kılsın.
O dinin ışığı iman nurunun yağı , hakikat aleminin bağı ve erenler durağı; şöyle der:
BİRİNCİ BÖLÜM
Hak Subhanehu ve Ta'ala Adem'i dört türlü nesneden yarattı, dört bölüğe ayırdı. Dört bölüğün de dört türlü ibadetleri, dört türlü arzuları ve dört türlü halleri vardır.
Bundan böyle, insanın yaratıldığı bu dört türlü nesnenin ilki toprak, İkincisi su, üçüncüsü ateş ve dördüncüsü yeldir.
Yarattığı dört bölük İnsana gelince:
Birinci bölük, abidlerdir; bunlar şeriat kavmidir ve asılları yeldendir. Yel (Hava),
hem şifa verici hem de kuvvettir; bu sebeple bunlarda gece gündüz Hakkın ibadetinden ayrılmazlar. Yel esmeyince ekinler samanından ayrılmaz, bütün alem kokudan helak olurdu. Öyle ki bu dünyada ne varsa; helal, haram, temiz ve pis hepsi şeriat ile malûm olur. Çünkü şeriat kapısı ulu kapıdır. Nitekim Çalap Celle Celalühu her çeşit nesnenin varlığını Kuran içinde yaddetti:
"Yaş veya kuru her şey apaçık bu kitap içindedir."
(Kuran Vl/59)
Öyleyse, aziz kardeşim: Çalap Ta'alanın buyurduğunu gayret gösterip tutmak ve sakının dediğinden sakınmak gerek. Bunun içinde insan olarak kendilerini tez ulu bileler ve Hak Ta'ala, bu gibi insanların amel ve hallerinin nasıl olduğunu Ma'rifet gelip canı diri kıldığı yerde (mahşer) hatırlarız.
Abidlerin ibadetleri: Namaz kılmak, oruç" tutmak, "zekat vermek, hacca gitmek, seferberlik olunca gaza eylemek, cenabedden gusül ederek temizlenmek ve nefse ait arzuları istemeyip, dünyayı terk ederek ahireti sevmektir.
Bunlar avam (halk) taifesidir ve işigücü birbirlerini incitmektir, kibir, haset, buğuz, cimrilik ve düşmanlık bunlarda her zaman görülür. Bunların taifesi hemen hemen bu kadardır.
İkinci bölük, zahitlerdir. Bunların aslı ateştendir ve bunlar tarikat taifesidir. Bu sebeple gece gündüz yanmaları, kendilerini yakmaları lazımdır. Her kim, bu dünyada kendisini yarın ahirette türlü azaplardan kurtulacaktır. Şunu iyi bilin ki bir kez yanan başka yanmaz:
"(Kur'an'a nazire yazmayı) eğer yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- o ateşten sakının kî onun odunu insan ve taşlardır."
(Kur'an II/24)

ÇEVİRİ: MİLCAN

SOKRATES’İN MÜDAFASI - I


SOKRATES’İN MÜDAFASI

Eflatun

l . - Atinalılar!
Benî suçlayanların üzerinizdeki tesirini bilemiyorum; fakat sözleri o kadar kandırıcı idi ki, ben kendi hesabıma onları dinlerken az daha kim olduğumu unutuyordum.
Böyle olmakla beraber, inanın ki doğru tek söz bile söylememişlerdir. Ancak, uydurdukları bir çok yalanlar arasında, beni usta bir hatip diye göstererek sözlerimin belagatine kanmamak için sizi uyanık bulunmağa davet etmelerine çok şaştım. Ağzımı açar açmaz hiç de güzel söyleyen bir adam olmadığım meydana çıkacak, yalancılıkları elbette anlaşılacak olduğu halde, bunu söylemek için insan doğrusu çok utanmaz olmalı. Eğer onlar her doğru söyleyen adama hatip diyorlarsa, diyeceğim yok. Bunu demek istiyorlarsa ben hatip olduğumu kabul ederim; ama onların anladığından bam başka manada. Her halde, demin de dediğim gibi, söylediklerimde doğru bir taraf hemen hemen yoktur; ben ise size bütün hakikati söyleyeceğim. Fakat, Atinalılar, ben onlar gibi baştan başa parlak ve gösterişli sözlerle bezenmiş hazır bir nutuk söyleyecek değilim; Tanrı korusun. Hayır, şu anda iyi kötü dilim döndüğü kadar söyleyeceğim; çünkü bütün diyeceklerimin doğru olduğuna inanıyorum.

İçinizde kimse benim doğrudan başka bir şey söyleyeceğimi sanmasın. Toy delikanlılarımız gibi huzurunuzda bir takım süslü cümlelerle konuşmak benim yaşımdaki bir adama yakışmaz.

Sizden yalnız şunu dileyeceğim: Kendimi müdafaa ederken öteden beri. alışık olduğum gibi konuştuğumu, agorada, sarraf tezgahlarında, o gibi yerlerde nasıl konuşursam burada da öyle konuştuğumu görürseniz şaşmayınız, o yüzden de sözümü kesmeyiniz. Çünkü ben yetmişimi aştığım halde ilk defa olarak hakim huzurunda bulunuyorum; bu yerin diline bütün bütüne yabancıyım. Bunun için, bir yabancının ana dili ile, kendi yurdunun adetlerine göre konuşmasını nasıl tabii karşılarsanız beni de tıpkı bir yabancı sayarak alışık olduğum gibi konuşmama müsaade ediniz. Bu dileğimi yersiz bulmayacağınızı umarım. Söyleyiş iyi veya kötü olmuş, bundan ne çıkar? Siz yalnız benim doğru söyleyip söylemediğime bakınız, asıl buna önem veriniz. Zaten hakimin asıl meziyeti buradadır: nasıl ki hatibinki de doğruyu söylemektir.
II- Atinalılar! Önce bana çevrilmiş olan daha eski suçlamalara ve beni çok daha eskiden beri suçlayanlara cevap vermek isterim, bundan sonra yenilerine cevap vereceğim. Çünkü Atinalılar, yıllardan beri haksız yere beni size karşı suçlayıp duran bir çok kimseler olmuştur; Anytos ile arkadaşları benim için daha az tehlikeli olmamakla beraber, ben bunlardan daha çok korkarım. Evet, hakimlerim, bunlar daha tehlikelidirler; çünkü bunlar bir çoğumuzu ta çocukluğunuzdan beri yalanlarla kandırarak güya göklerde olup bitenlerle uğraşan, yerin altında neler geçtiğini araştıran, yanlışı doğru gibi göstermeyi beceren, Sokrates adlı bir bilgin olduğuna sizi inandırmışlardır. Beni suçlayanlar içine en çok korktuklarım işte bu masalı yayanlardır; çünkü bunları dinleyenler, bu gibi meselelerle uğraşanlar tanrılara inanmaz, sanıyorlar. İnanınız bu adamlar çoktur; eskiden beri beni bununla suçluyorlar. Üstelik bunları, çocukluğunuz da olsun, gençliğiniz de olsun, daha çok tesir altında kalabileceğiniz çağlarda iken, kulaklarınıza doldurmuşlardır. Hem bu suçlamalar, karşılarında kendilerine cevap verecek kimse yokken, benim arkamdan oluyordu. Bir komedia yazarına bir yana bırakırsak, ötekilerinin ne adını biliyorum, nede size söyleyecek durumdayım, işin en korkunç tarafı işte bu. Kıskançlıkları, kötülükleri yüzünden, bazen ilkin kendilerine bile inandırmaya kadar vararak, sizi bütün bu suçlamaları inandıran bu adamlar, uğraşılması en güç olanlardır, çünkü bunları ne buraya getirmek nede söylediklerini çürütmek mümkündür... Bu yüzden kendimi müdafaa ederken sadece gölgelerle çarpışmak, karşımda cevap verecek biri olmadan iddialarının yanlışlığını göstermek zorunda kalıyorum. O halde, deminde dediğim gibi, düş manlarımın iki çeşit olduğunu görüyorsunuz: bir beni şimdi suçlayanlar, bir de eskiden suçlamış olanlar. Umarım ki, ilkin ikincilere cevap vermeme sizde yerinde bulursunuz; çünkü bunları hem ötekilerden daha önce, hem de daha sık duymuşsunuzdur.
O halde, Atinalılar artık müdafaama başlayabilirim. Yıllardan beri kafanızda kökleşmiş olan bir suçlamayı kısa bir zamanda söküp atmaya çalışmayalım. Eğer hakkımda ve hakkınızda hayırlı ise bunu başarmayı ve kendimi temize çıkarmayı temenni ederim. Ama bunun kolay bir iş olmadığını da iyice biliyorum. Her ne ise, bunu Tanrının buyruğuna bırakalım bana düşen vazife, kanunun emrine göre kendimi müdafaa etmektir.

ÇEVİRİ:MİLCAN