Sayı:8 Şubat 2005 Merhaba

MERHABA

Kar beyazı kaplamış âlemi. Tek renk bitimsiz ap ak zamanlar. Ufuklar boyunca uzanan sıra dağlar gibi ezelden ebede akan biziz. Baktığımız her nokta önceden görüldü ama ona şimdi bakan bizim" gözümüz.Sırların kapısı akılın eliyle aralanacak.Bu kadar bilinmezleri aşkın potasında eritmedikten sonra hayatın zorluklarına katlanmanın gereği yok.Yeniden yükselteceğiz adaletin bayrağını.Yeryüzü talanında demir pazularımıza gök kuşaklarını indirip gözü yaşlı insanların ayaklarının altına sereceğiz imkanları.Önceliğimiz adalet olacak çünkü mülkün temelinde o var. Adalet çınar ağacı binlerce yaprağı olan bu ağaç varlığı kuşatıp bizlere yaşam zevkini tattıracak. Adalet ulu çınar gölgesinde dinlenecek on binler.Kısık seslerimizle Maraş'tan haykırıyoruz yeryüzünde devam eden zulümler son bulsun! ABD'nin kovboyluk macerası için daha ne kadar insan feda edilecek?Kirli siyaset için temiz sayfa açılması şart öncelik tabiî ki insan ve kadim değerlere ait olmalı.Kurumlaşmamız hiçte iyi değil. Talancı yapıların özümüze vurduğu darbeye cevabımız var oda adaletin gerçekleşmesi.Maraş soğuk!Ahırdağı bembeyaz. Milcan'da kar var. Şıh cami hala 1920'lerde aldığı şarapnel parçasıyla inliyor. Çete bayramı için davullar zurnalar hazır ne tezat ki Fransa'yı bu gün bağrımıza basıyoruz demek ki zıtlar İçindeki mutluluk önemli! Hüzün iki damla gözyaşı, yaptığımız iş kimin umurunda? Orada kimse var mı? Milcan adaletin yanına sevgiyi alarak yoluna devam edecek.

Ali BÜYÜKÇAPAR

UPANİŞAD - II


SEVETASVATARA UPANİŞAD

Sebep ve netice dünyasının aşılmasıyla derin istiğrak hali içinde idrak edilen varlık, kutsal metinlerde Yüce Tanrı olarak ifade edilmiştir. O bir cevher diğer her şey de O'nun gölgesidir. O, yok olmaz. Tanrı'yı tanıyan kişi, O'nu, görülen her şeyin ardındaki tek gerçek olarak bilir. Bu nedenle O'na bağlanmış ve O'nunla meşgul kişiler doğum ölüm ve yeniden doğuş çarkından kurtulurlar.Yok, olan ve olmayan, görünmeyen şeylerden oluşan evreni idame ettiren varlık Tanrı'dır. Tanrı'yı unutan Şahsi ruh kendisini zevklere verir ve böylece dünyaya bağlanır. Ancak Tanrı'ya ulaştığızaman bütün bağlarından kurtulmuştur.

ULU KAPI SIRLI YOL - II

ULU KAPI SIRLI YOL

HAVVA

En güzel isimler O'nun güzel O
Ayaklarının bastığı topraklar bereketli
Nazar kıldığı ağaçlarda tat
Şeftalinin buğusu kirazın rengi
Portakalın kokusu O

Itır reyhan kekik ve lavanta
Buz gibi sular onun letafeti

Bakışı cemre düşmeye görsün cana

Âdem mi O'nu buldu O mu
Âdemi Bu bir sır
Daha önemlisi
Ya seçmeseydi

Havva dünya incisi
Meltem esintisi coşkunun deli boranı

En istenmez neyse O
Günahın ateşi kor gibi dağlayanı
Her yer O'na dar
Varlık elbisesi iğreti
O olmalı başka değil O

Muradına erdi Havva elinde nar
Her bir tanesinde arzu
Toprağa savurunca kendini
Daraldı küçüldü

Ansızın savurdu onları âlemlere
Cebrail'in soluğu
Yenidünyaların hülyası
Ayrılık zamana yayıldı

Her bir karış toprağında dünyanın
Âdem'in vardır ayak izi ya Havva'nın

Arayan aslında özünü arar
Bulan Havva'yı Yitik Cennetini anar
Nasıl inansak zor mu zor
Boşluklar var yar gibi
Kavuşmak çile beraberlik özlem ateşi
Havva'nın dilinde Adem
Adem'de bitmez şarkının nameleri

Havva kadın ırmaklar taşar O'ndan
Gökkuşakları Havva'nın nazarı
Şimşek çakar ansızın
Başlar sağanağı yağmurun

Köşe başlarında sır açılmaya başlar
Panjurlara vuran güneş çocukların hülyası
Kıvrılır yakıcı duman bulutlar ellerinde
Düşen yağmur tanesi
Kara toprakta Kerbela lalesi

Bütün ipekleri dünyanın
Lali Bedahşanın incileri
Gülüşünde tebessüm
Leyla da O'ndan bir nazar
Şirin Belkıs Madonna ve Hacer

Palmiye yeşilliği vurunca mavilere
Yunuslar doğar saçılır inci mercan

Ölüm gülüp geçer
Her dem var yokluk onun için bir masal

Âdem uzatınca düşlerini
Havva buldu kendi hakikatini
Kuleler yükseldi Mavera'ya
Çoğaldı çığlıklar sular gibi âleme

Havva mavi göllerin nilüferi
Âdem kara toprak testisi

Rahman esintisinde Âdem çamur
Havva öz kıyamet suru israfil
Dergâh tarumar bugün
Âdem taze toprak'a karışmış
Ebu Kubeys de hüzün
Havva Cidde'de som sütun


Bütün çocuklar öksüz yetim
Dünya daracık Havva yok bu güneş
Yaksın kavursun özleri

Her kadın Havva dünya ilk gününde
Mona Lisa da tebessüm
Çarpıyor var oluş neşesi
Bahardan güze ve yaza
Toylar düzenleniyor gökler altında
Açılan her duvak
Havva da sonsuz mutluluk

Adem anılsada gün batımlarında
Havva bir güneş karanlık O'nunla aydınlamakta

Âdem kırık bir çizgi
Havva bitimsiz senfoni

İDRİS
Babil'in mermerli kaldırımları da bir toz
Çöl ateşi ulaşmıyor Fırat Dicle'ye
Göklere varan yol yıldızlar merdiven
Samanyolu bir durak

Kent nede çabuk unutuyor ahdini
Palyaçolu sirkler kafeslerde aslan
Perde de bir oyun

Kulelerde bayraklar dalgalanıyor
Sikkelerde başlar altınla taşlanıyor
Evlerin bahçeleri içe kapalı
Akan su kaynayan yürek
Eşikte kurban ediliyor maral

Âlemde Peygamber soluğu
Laleler güneş pırıltısı

Sorulara cevap İdris'te
Elinde pergel kâğıttan şehirler
İşte yükselen mabet
Kubbeleri çölü saracak

Taş dile gelince mermer konuştu
Duvarlar O'nun elinden âleme çekildi

Babil de Uhnuh elinde tomar
Açıp okuyor seherlerde gözü yaşlı
Ahdini hatırlayınca kente dönüyor

"Kitapda İdrisi de an
çünkü o çok sadık bir peygamberdi
biz onu pek yüce bir yere yükselttik"

Gökler ötesi dünyaların habercisi o
Kimse bilmezken sırlarını kitapların
Sayfalar onun pınarları
Yüksekçe taş mihrapta o
Fısıltısı gümbürdetiyor Babil'i
Özünüze sadık olun
Varlıkı karartana karşı uyanık
Çizdiğiniz sınıra uyun
Pencerelerini gönlümüzün O'na açın

Kovukları sahiplerine bırakıp
Kentler kurun birer hayal olan düşlerini
Mermerlerin raksına bırakın

Kuleler yükseltin burçlara
Güneşi tutun saçlarından
Bulutları sıksın pazularınız
Çeşmelerden aksın kevserler
Çocuklar susuz ölmesin

Taşımadığı için bu gün mimarlar bilmez
İdris'i
Kentler ona öyle muhtaç
Kıraç topraklarda kim görür düşünü kentin
Ev insanın yuvası zamanın bittiği mekan
Gelsin İdris tuğlalar aşkta pişmiş
Harcına dostluk karılan toprak
Evler nazar boncuklu olacak

Aldılar önce insanin evini
Esen yel sızlatır yağan her damla
Düşen kar tanelen
Evi hatırlatır

İdris Nebi'nin çizdiği kent
Ortasında Beytullah eşiğinde zemzem
zemzem
Sütunlar arasında mezmur okunur

İnsan giymeli yakışanı
Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın
Nasıl çalışırlar ne de iplik eğirirler
Ama size şunu söyleyeyim
Tüm görkemine rağmen Süleyman
Bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi
Bugün var olup yarın ocağı atılacak olan
Kır otunu böyle giydiren
Tanrı'nın sizi de giydireceği kesin değil mi?

ALİ BÜYÜKÇAPAR



l - Malabadi - 33 şiir
2- Kitap Pusulası
3- Kırk Hadis
4- İsmi Azam (Esma’ül Hüsna)
5- Necip Fazıl

Ali BÜYÜKÇAPAR'ın kitapları
Temin Adresi: PK. 115
KAHRAMANMARAŞ

KİTAP TANITIMI

KİTAP


"İslam'da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu"

"İslam'da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu" çok ciddi ve ilmi bir eserdir ve anlaşılması kolay olmayan konuları kapsamaktadır.Allame İkbal'in dokunduğu temel felsefi konuları ve ileri sürdüğü görüşleri tam olarak kavrayabilmek için insanlığın temel sorunları kültür ve medeniyetin son gelişmeleri, felsefe tarihi ve kavramları ve bunun yanı sıra İslamiyet'in geçmişi ve bugünkü durumu çok iyi bilinmelidir. Her an değişmekte olan dünyamızın baş sorunu ve bu konuda İslamiyet'in görüşü nedir? ikbal bu soruları cevaplandırmak üzere ilk adımını atmıştır. Kendisinin, bu kitabın ön sözünde de belirttiği gibi, "bilimsel nitelikteki bir din bilgisine duyulan ihtiyaç'a kısmen de olsa cevap vermeye çalışmış, kendisinden sonra gelecek filozof ve bilim adamlarına varılarak hedefi göstermiştir. İslam dünyasının yeniden canlanması için Allame İkbal Müslümanları zihnen ve fiilen hazırlamaya çalışmıştır. Fakat böyle bir yeniden doğuşu kolaylaştıracak ortam bulunmadığı için, anlatmak İstedikleri uzun bir süre ya ciddi şekilde ele alınmamış; veya alınmışsa da uygulanmamıştır. Ama İslam dünyasındaki son uyanışta "İslam'da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu" gibi abidevi eserlerin büyük rolü olduğu inkar edilemez.

Yusuf PAZARLI

SAMİMİYET

Edebiyat Notları

SAMİMİYET

Yazının samimi olması ne demektir? Yazı ile insani bir duygu boyutu olan samimiyet arasında nasıl bağlantı kurabiliriz?Kelimelerin büyülü dünyasından içeri girmenin şartı içtenliktir. Yazının yürekten kopması, akıl süzgecinden geçirilip tecrübeler ışığında yazılması gerek. Okuduğumuz metinler ne kadar samimi ve kuşatıcı.Zamana direnen ustaların bıraktığı yazıların çok samımı olduğunu görüyorum. Bekli de kendi zamanlarını aşmalarının en önemli sebebi bu. Upanişatlar böyle, Kitabı Kukaddes böyle, ilahı Komedya, Leyla Mecnun Hüsnü Aşk böyle değil mı? Şu satırları okuyalım. "Harika öğütlerin var, bu yüzden onlara candan uyuyorum. Sözlerinin açıklanışı aydınlık saçar saf insanlara akıl verir. Ağzım açık soluk soluğayım çünkü buyruklarını özlüyorum. Bana lütuf la bak, adını sevenlere her zaman yaptığın gibi. Adımlarımı pekiştir verdiğin söz uyarınca hiçbir zaman suç bana egemen olmasın. Kurtar beni insan baskısından koşullarına uyabileyim. Yüzün aydınlık saçsın kulunun üzerine kuralların; öğret bana. Oluk oluk yaş akıyor gözlerimden, çünkü uymuyorlar yasana" Bunlar Davut'un mezmurları. Bu içtenliği bulan elbette binlerce yıla direnecek.Samimi olmanın ilk şartı konuştuğu dili özümsemek ve onu yerli yerince kullanmak değil midir? Sevgi bu işin ikinci şartı. Yazdığımız dahası okuduğumuz her kelimeyi kendi elimizle büyütüp ondan esenliğe açılan bir pencere olmasını istiyor muyuz. Zamana damgasını vuracak üçüncü önemli ilke ise rasyonelite-dİr. Nesnel yapıyı algı boyutu içine alıp duygularla yoğurmadıktan sonra işimiz zor olacak belki de zamanla anlamını yitirecektir.

MİLCAN

MAKÂLÂT - 2

HORASANLI HACI BEKTAŞ'IN MAKÂLÂT KİTABI

HİKAYELER

Nitekim, Isa Peygamber Aleyhi's-selam günlerden bir gün geziye çıkıp yürürken bir dağ dibine ulaştı; su buldu ve içti. Fakat o su acıydı ve o dağ sürekli sallanıyordu. Bunun için İsa Aleyhi's-selam hal diliyle dağa sordu: bu su, niçin acıdır ve sen, niçin sa ianırsın? O dağ, o zaman şöyle karşılık verdi:- Ya Ruhulllah, şöyle bil ki, Musa Peygamber Aleyhi's-seiam zamanında bir yiğit gezerken birden buraya geldi ve bu ayeti okudu:"Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu o ateşten koruyunuz ki onun odunu insan ve taşlar olacaktır."(Kur'an LXVI-6)Sonra (dağ), bu ayet Tevrat, incil, Zebur ve Kuran'da var mıdır? dedi. O zaman Isa Aleyhi's-selam, incil, Tevrat, Zebur ve Kuran'da bu ayet vardır diye cevap verdi.O zaman, dağ: - Ya İsa, incil senin, Kur'an Muhammed Mustafa'nındır. Şimdi, Ya Ruhullah! Senin duan kabul görür, dua ette Calap Telaya beni bu titremekten kurtarsın, dedi. O zaman, Isa Aleyhi'sselam dua etti ve o saat içinde o dağ titremekten kurtuldu, acı suyuda tatlı oldu dua etti ve o saat içinde o dağ titremekten kurtuldu, acı suyu da tatlı "afdurO zarrraTr, crdağ şöyfe dedir- Ya Ruhullah! Benim İçimde bir pir vardır; ta Beni israil zamanından kalmıştır. O, Muhammed'i ümmetini görmeyi arzular. Fakat o yiğit;"Yakıtı insanlar ve taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan ateşten kendinizi koruyun"Yukarıdaki ayeti okuyunca, bu pir o zamandan beri gece gündüz ağlardı. Bu acı su onun gözyaşıdır. Bu pirin gözyaşı başka bîr çok suya da karıştı, hepsini acı kıldı. Şimdi, Allah'a şükür, senin duan bereketiyle ağlaması son buldu ve acı sular da tatlı oldu.Isa Aleyhİs's-selam bu heybeti görünce İbrette kaldı. Dünyada, bir çanağı, bir asası ve bir iğnesi vardı; onları da ele bıraktı.Bundan dolayı, azizim! Bu, dünyalık biriktirenler türlü türlü azaplardan nasıl kurtarılacaklardır? Nitekim, Res'ul Hazreti Aleyhis's-selam buyurmuştur. "Bu dünya, bir derin denizdir, İnsanların çoğu onun içinde boğulmuşlardır,Zahidlerin ibadetleri; gece gündüz Tanrı'yı zikretmek, bismi'llahİ'rrahmanı'r-rahim'i her işte yad etmek, korku ve ümit içinde olmak ve arzulan dünyada ahiret için yararlı işler yapmaktadır. Halleri de iim-i ledün (gayb ilmi) ne ermektendir ve kendi bilgilerinden memnun kalmışlardır. Nerden gelip nereye gittiklerini bilmezler. Çünkü, bunlara hidayet kapısı açılmadı. Eriştikleri her mertebeye kendi gayretleri ile gelmişlerdir. Bunların bölüğü de hemen bukadardır.Üçüncü bölük, ariflerdir. Bunların aslı sudandır ve bunlar marifet taifesidir. Su, hem kendisi temizdir hem de temizleyicidir. Bu sebeple arif de hem temiz olmalı hemde temizleyici.Soru:K-sselâm ey Ifâd-î rah-; l/.udtı afKİ-i AliArifler katında her sözün üç yüzü önü ve bir arkası vardır. Mana ehli katında ise (her sözün) yetmiş iki ve bir ardı vardır. Ayrıklar, cahiller bilmediklerinden kelimenin ardını söylerlerde kendilerini ateşe atarlar. Fakat, arifler her kelimenin yüzünü söylerler de ateşten kurtulurlar.Şimdi, su lemizdir sonra, temiz su herhangi bir kaba girerse o kap suya döner su (gibi temizlenir). Aynı zamanda kendinden başka şey kalmaz (birikmez) ve rengi de belli olur. Pisliği dışarıda bırakır (mikrobu temizler).Ariflerin arılığı zahirdir; tekrar aslına, erer, birikir. Arifler katında şirk murdardır (pistir); onu içlerinde bırakmaz, dışarı atarlar. Kendilerini arıdırlar ve başkalarını da arıtırlar.Öyleye, şöyle bilmek gerekir kİ kendisini aratmayan başkalarını da arıtmaz (arıtamaz).Şeriat katında ve tene pislik bulaşsa, suyla yıkanınca temizlenir. Su, hem donu hem teni arıtır, cenabeti giderir ve abdest reva olur. Fakat, arifler katında suyla ne elbise ne ten temizlenir.ne de cenabet giderilip abdest reva olur. Çünkü, yıkayıcı arınmayıncı, yumakiık ile yıkanan şey arınmaz. Şimdi, insan gerek ki suya su gerek kî abdestte; abdest, gerek ki namaza; namaz gerek ki Çalap Ta'ala'ya yarasın. Nitekim,Hak Subhanehu ve Ta'ala buyurur:"Değme dil beni anlamaya, değme ten bana ibadet etmeye, değme ibadet benîm marifetimi bilmeye, yaramaz."Bundan dolayı, azizim! iyi düşünmek gerekir ki kişide yaramaz fiil olmasın. Kişi her~zaTTTaTT~ferniz olmalıdır. Insanrn arışız (pis katışıklı) olmasına sebep şeytan fiilinin olmasıdır.Eğer inanmazsan bir kaba içki koy ve ağzını kapat ve denize bırak. O kabın dışını on yıl yıka. Kabın içindeki içki önceki eski içkidir ve murdardır, (yine pistir)Bir başka mana (örnek) de şudur:Bİr kuyuya bir damla içki damlasa, o kuyunun suyunu bir kere boşaltsalar, dışarı dökseler, o suyun döküldüğü yerde ot bitse de o otu koyun yese; takva ehli kavlince o koyunun eti haramdır. Şunun içindir ki içkinin haramiığı ve murdarlığı şeytan fiilİndendir. Nitekim Hak Ta'ala buyurur:"içki, kumar, putlar ve fal okları şeytanın işleri cümlesinden olan pisliklerdir; onlardan kaçının ki felaha eresiniz."(Kur'an V/90)

(ÇEVİRİŞ MİLCAN)
DEVAM EDECEK

SOKRATES'IN MUDAFASI II

SOKRATES'IN MUDAFASI



Eflatun



III. -Baştan başlıyarak, benim kötülenmeme yol açan ve Meletos'u bu davayı aleyhime açmaya cesaretlendiren suçlamanın ne olduğunu araştıralım. Bir defa, bana iftira edenler bakalım ne diyorlar. Beni dava ettiklerini farzederek bunların suçlamalarını şöyle kısaca bir toplıyacağım: "Sokrates kötü bir insandır: yer altında gök yüzünde olup bitenlere karışıyor, eğriyi doğru diye gösteriyor, bunları başkalarına da öğretiyor: Suçlamanın aşağı yukarı özü bu. Aristophanes'in komediasında gördüğünüz gibi: Sahnede Sokrates adlı bir adam dolaştırılıyor, havada gezdiğinden, benim hiç ama hiç anlamadığım şeylerden dem vurarak bîr sürü saçma sapan sözler söylüyor. Bunu, böyle bir bilgisi olanlar varsa onları küçültmek için söylemiyorum. Meletos'un bana açtığı bu davadan kurtulamryayırn ki, Atinalılar, gerçekte benim bunlar.üzerinde en küçük bir fikrim bile yoktur. Burada bulunanların çoğu bunun doğru uğuna şahittir, onlara hitabe ediyorum: Beni dinliyenler, içinizde bu meseleler hakkında şimdiye kadar tek söz söylediğimi bilen varsa buradakilere söylesin... Cevaplarını işitiyorsunuz. Suçlamanın bu kısmına verdikleri bu cevap karşısında, geri kalanın doğruluğu hakkında da bir hüküm verebilirsiniz.IV- Bunun gibi, benîm para ile ders vernıUKie oı'cYOyünfa air aoıaşan sözün ae nıç bir temeli yoktur, bu da ötekiler kadar asılsızdır. Doğrusu, bir kimsenin insanlara gerçekten bir şey öğrenmesi mümkün olsaydı, buna karşılık para alması bence o kimse için bir şeref olurdu. Leontinoi'li Gorgias gibi, Keos'lu Prodikos gibi, Elis'li Hippias gibi şehir şehir gezerek ders veren gençlerin kendi hemşerilerinden parasız ders almaları pekâlâ mümkün iken, onları bu hemşerilerinden ayırarak kendilerine çekecek kadar kandıran, dersleri için para almakla kalmayıp üstelik bu parayı lütfen kabul ettiklerinden dolayı bir de teşekkür ettiren kimseler var! Şimdİ Atina'da Paros'lu bir bilgin varmış. Bu adamı tanımam şöyle olmuştu: Bİr gün, bilgici ( sofist ) Serin uğruna dünya kadar para harcıyan Hipponikos oğlu Kallias'a rastlamıştım; bu zatın iki oğlu olduğunu biliyordum, onun için kendisine sordum: Kallias, dedim, iki oğlun olacağına iki tayın veya buzağın olsaydı, bunları, eline verecek birini bulmakta zorluk çekmezdik; onları kendi tabiatlarının mümkün kıldığı ölçüde yetiştirecek ve olgunlaştıracak bir seyis veya bir çiftçi tutardık; mademki birer insandırlar, onları kimin eline vereceğini bı iyor musun? Onları bir insan ve bir yurttaş olarak yetiştirecek biri var mıdır? Her halde, senin oğulların olduğuna göre, bu meseleyi düşünmüşsündür? Ne dersin, böyle bir kimse var mı? Kallias bana evet vardır, dedi. Öyleyse kim? Nere i? Derslerini kaça veriyor? Diye sorunca, Paroslu Evenos, dersine beş mina alıyor, cevabını verdi. O zaman kendi kendime düşündüm ve dedim ki: Evenos gerçekten böyle bir bilgin ise, bu bilgisini bu kadar ucuza öğretiyorsa, doğrusu bahtiyarmış. Bende cTe^lSoyle bir bngı olsaydı, gerçekten bende gurur ve sevinç duyardım; fakat Atinalılar, doğrusu benim böyle bir bilgim yoktur. V- Belki içinizden biri bütün bunlara karşı diyecek ki: Sokrates, bunların hepsi güzel ama uğradığın bu suçlamalar nereden çıkıyor? Her halde alışılanın dışında bir şey yapmış olacaksın ki, aleyhine bu gibi suçlamalar var. Sen de herkes gibi olaydın bütün bu dedikodular çıkmazdı; o halde, hakkında acele bir hüküm vermemizi istemiyorsan bize bunların sebebini anlat... Bu itirazın haklı ve yerinde olduğunu kabul ederim; onun için ben de size bu kötü şöhretimin nereden çıktığını anlatacağım. Lütfen dikkatle dinleyiniz. Bazılarınız belki şaka ediyorum sanır; arna inanın ki, tamamiyle doğru söyliyorum. Atinalılar, bu şöhret bende bulunan bîr nevi bilgiden, sadece ondan, çıkmıştır. Bunun ne biçim bir bilgi olduğunu sorarsanız derim ki bu, herkesin elde edebileceği bir bilgidir; ben de ancak bu manada bilgim olduğunu sanıyorum. Hâlbuki sözünü ettiğim kimselerin bende olmadığı İçin size anlatamıya-cağım İnsanüstü bir bilgileri var. Benim böyfe~bir bilgim olduğunu sayfiyen yafan söyler/ bana İftira eder. Atinalılar, size belki mübalağa ediyorum gibi gelecek, fakat sözümü kesmemenizi dilerim. Çünkü size şimdi söylîyeceğim sözler benim sözlerim değildir. Size güvenilir bir şahit göstereceğim. Benim bir bilgim varsa, bunun nasıl bir bİlİ olduğunu Delphoi Tanrısından dileyin. Khairephon'u tanırsınız; çok eski bir arkadaşımdı; sizin de dostunuzdu, geçen sürgünde o da sizinle birlikteydi, dönerken de birlikte gelmiştiniz. Khairephon'un huyunu bilirsiniz; kafasına koyduğu şeyi muhakkak yapardı. Bir gün Delphoi'ye git-mİş, - lütfen sözümü kesmeyiniz - benden daha bilgin bir kimse olup olmadığını Tanrıya Çekinmeden sormuş; Pytho'lu tanrı sözcüsü de benden daha bilgin bir adam olmadığını söylemiş. Khairephon bugün sağ değil, ama kardeşi burada mahkemededir, söylediklerimin doğruluğunu tasdik edebilir.



(ÇEVİRİ: MİLCAN)

DEVAM EDECEK