ULU KAPI SIRLI YOL - I


ULU KAPI SIRLI YOL

Bahar -Yaz
-Hüzün Günlerî-


Yürek dile gelir usulca kelimeler hazır
Harlı bir ateş sınanmamak olmaz.
Hüzün insana yakışan yoldaş
Önceden başlar Kenan'a ulaşır
Zaman sırlı ayna kendini orada görmek
yakışırsa da
Ansızın kınalı bir el siler onu usulca

Nasıl başlamalı dersem bu uzun efsane
Bilenler sessiz bilmeyenler şaşkın
Rahmet olsun esenlikle barışık
Bahar çiçekler gibi kardelen
Avazı tutsun alemleri ebabillerin
Kırlangıç kanadında kara yazgılar
Kuytulara gizlensin

Özlemin o diyorlar kulağıma
Yanık mektuplar küllerinden dirilir anka
Şeyh Galip pirim
Mumdan kayıklarla geçer ateş ummanını
Kalır geriye nurun aydınlığı

Kara perçemlerinde gün batmayan yar
Düşler ülkesinin maral'ı hayra yor
Ruhum zerre zerre dağılmış
Gulyabaniler tutmuş sokak başlarını
Dolunay üstünde çınar ağaçlarının
Kent garip yollar dolambaçlı
Kalede O'nun kulları

Alem piramid gözüm onun ışığı
Yer aç nilüferlerime ey mavi göl
Ne varlık sıkleti ne de yokluk hafakanı

Neşeyle doğan güneş mi
O'na bakıp usulca annesinin kucağına
Yok yok rahmetine

Eski kitap kapağında şu söz
Temiz olanlar sürebilir el

Binlerce yıllık sayfalar
Uçarcasına yıldızlar saçan adam
Kim ne bilsin ne anlatsın
Eleğimsağmalar salınsın göklere
Mavilikler ezilsin bulutlarla

Varlık O'nun umudu diriltir geceyi
Kara göklere saçılmış yıldızlar
Bak sonsuzluklara zamanı tanı bilmeden
Kayan yıldızlara hükmeden kim

Olmazsa kızıl çiçeği nar'ın
Bitmez gece
Yeşil yapraklarda kıyamet güneşi
Kök tutmuş toprağı
Essin deli poyrazlar başlasın sağnak

Yosun yeşilliğinde bin düş
Aynaları güneşe tutar çocuk
Gece yaklaşır sessiz soluksuz
Dünya yalanmış bunu anlamak
Yıldızları bileğinden tutmakmış

Tepelerde sevgilinin siyah şalı
Masalları söyler bir Ece
Toprakta ay yüzlü Belkıs

Dolunaylı gece denizlerin sesi uzaklarda
Çöllere vuran güneş
Marallarda bir telaş

Şahid olsun Deli Höbek doğan yıldıza
Şimşek dağlamış kayının gövdesini
Karıncaların duası rızık endişeli
Poyraz savurur kayaların yalnızlığını

Yol bulmalı yıldızlara
Işık daha ışık dolmalı Nirvana'ya
Elini uzatırsa Mesih
Korkarım kıyamet hemen yanı başında
insan şekil öz de O'nun sızısı
Sırlı yüzler
Dudaklar mühürlü

Belki sonbahar gecesi
Yaklaşır usulca evlere masallar
O'nun emaneti verilir sırası gelene

Dört mevsim aramızda dolaşır
Günden geceye seherden akşama
Dağlara bakar bir Şaman
Korku ümit bozlaklar dilinde dolaşır

Sabah şarkısı hazır dillerde
Göz de mahmurluk yürek çöl
Güneşi getirir dost melekler
Çevreye saçılmış dağlar vahalar
Kiraz ağaçları boz bulanık ırmaklar
Balıklar dönüş telaşında
Kaynakta hayat

Uzayıp kısalıyor gölgeler
Aynalar ülkesinin yolları dolambaçlı
Bir çocuk elinde taş
Kırarsa hakikati eyvah ki eyvah

Nasıl başlamalı bu şarkı
Hoyrat namelerde sızı göz yaşı
Söz olmalı yürek dağlanmalı
Bin baharı bin güneşle
Bu pazarda bir pula satmalı

Oyun başlıyor
Perde dedi bir ses
Midye kabuklarında telaş
Mihrapta kaygılı söz
Sıralarda umut çağrılın kim
Sahne hazır yavaşça aralanıyor hakikat
Aşk vuruyor gönüllere
Dil de O'nun adı vira bismillah.

ADEM
ilk harf onun adı sanki kapının eşiği
Varlığından kendi habersiz
Çalabın nazarı düşmüş balçık'a
Su hüzün toprak elem ruh cevalan
Adem olup bitenin farkında değil
Bir köşede dört mevsim
Gulyabaniler bakıp bakıp gülüyor

Merhametin sağnağı başlar başlamaz
Adem de bir telaş bir telaş
Her varlık O'nun dilinde
Kelimeler büyülü o O'nun meftunu

Önce ellerine baktı yüreği şuracıkta
Pır pır atan narin kelebek
Yüzünü gördü Çalabın esmasında
Secde de dile geldi

Ne ana ne de baba sevgisi
Adem de ilklerin sancısı

Her kelime belirince aklında
Denizin dibinde kendine yer bulmakta
Bildim her varlığı derken
Nar ağacığının gölgesinde uyuya kaldı

Düşler ülkesinde çağlarken ırmaklar
Koştu Adem kayalardan geçti bulutlara ağdı
Yarlara saldı kendini
Baldan ırmaklar sütten çayları tattı
Kelebeklerin kanatlarındaki göze bakıp
Renklerin cümbüşüne daldı



Mevsim o vakit bahardı
Umut fısıltıyla dolaşıp muştular dağıtırdı
Çiçeklerde meyve telaşı
Yapraklar yeşil hoyratlığında
Esen yelde hayat neşesi

Alem baharı böyle tanımaya başlarken
Güneş biraz daha yaktı
Önce çiçekler ardından da gölgeler
Bir el değiştiriyordu dünyaları

Sıcak su derinlere kaçma telaşında
Kuruyan dalları sara dursun güneş
Işık kavurmakta alemi

Gözler baygın umutlar savruk
Kayalara saplanıp kalan güneşi
Adem nasıl çıkaracak

Üzüm erik derken incir ve nar
Meyvelendi bağlar her tat da ayrı zevk
Çift çift her mahluk Adem kimsesiz
Dolaşırken bunu anladı

Sıktı onu elleri bilginin
Irmakların şarkısında vardı yalnızlık


Güz geldi yaz bitince
Söğüt dalları kurudu havuzların suyu çekildi
Kırlangıçlar çoktan döndü
Derken havada ilk kar belirdi

Adem şimdi beyaz
Karda Adem'in ayak izi
Ateş daha sıcak
Rüyalar gerçeklerin içinde fırtınalar dalları
kırmakta
Akşamdan sabaha karanlık
Güneşle başlıyor aydınlık
Küçük gülümseyen yüzüyle güneş
Bulutlar sarmaş dolaş

Mevsimler erdi yine bahara
Adem gördü cemreyi göklerde
Su toprak dirildi onunla
Açtı gönlünü kendi cemresine

Mana çetin bilmece zor iş sorular ağır
Düşmemek mümkün değil
Varlık emanet vücut narin hoyrat
Doğan her günde sır
Ne olup bittiğini gel de bir de Adem'e sor

Zaman öncesinin öncesi belki de kıyamet
Adem bilge güvelerden haberli
Tabloda O kendine secde edenler

Çoğalırken her varlık geçiyor asırlar
Her şey aynı gibi ama değişen bulutlar

Yalnızlığın ormanında dolaşırken Adem
Birden O'nu gördü
Varlığının tamamlayıcısı
Irmakların yatağı
Nilüferlerin toprağı
Papatya sarısı
Ve
Nar çiçeği

Buluştu iki can
Eridi karlar toprakta yediverenler
Adem buldu Havva'yı
Ayna da şekil ve mühür

ALİ BÜYÜKÇAPAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder