Gurgum'da Zaman

Gurgum'da Zaman

Konya’da ilk yıllar sene seksendört

Esenlik mutluluk dünde değil an’da şimdi yaşayacağımız zamın kendisinde. Sevgi lalesi kuşatır ezelden ebede varlığımı orada durur manalar çıkartırım ondan.
Olması gerekenler bir düş ama hayatımda rüyalara yer yok. Gerçek olanın kendisinde aslında tamamen fulüdür, anlaşılmaz, anlatılmaz dahası tam olarak kavranmaz. Ne olur nelerle karşılaşıyorum diye düşüncelerin perdesini aralayacağım da sıklet, kaos, katastroflarla çepeçevre kuşatılmıyormuyum, ne yapacağım, neler yapabilirim.
Çok şeyi öğrendim.
Bildiklerimi kavradığımda yaşadığım hayatın miadı dolmuştu. Karşılık mı bekliyorum sanırım evet nereden öğrendim sorusunun cevabı bugün içinde anlamsız bir bütün hayat için anlamın beklide hiç mi hiç gereği yok. Konya’ya vardığımda kent kendi halinde yaşayan kapalı kutuydu. Türbeye giden yol daracık kasvetli bakımsız dükkânlar büyük oteller arasında hem kendinden hem de dünyadan habersiz ben.
Eve yerleştim yol bilmediğim yolak bilmediğim Konya’da hemşerilerimin yaşadığı Meram yeni yoldaki ikiz evlerin berine ev eşyalarımı yerleştirdim. Ali, Ermiya, Mustafa’nın dersleri olduğundan fakülteden mezun olamıyorlar orada bir dönem daha bekleşiyorlar. İlahiyatta okumak, Türkiye’de bıçak sırtında yol almakla eş değerdi özellikle benim için. İlahiyat, ahretin islam’ın özü olarak gördüğümden orada bulunan her şeyi kutsuyordum kendimce. Kutsaldı ilahiyat ve kutsalın dokunulmazlığı vardı gönlümde. İlahiyat ayrıcalıklıydı kafamda ama hayatta yeri olmadığını öğrenmem için beş altın yılımı vermem gerekiyormuş. Çok önemserdim öylesine büyütürdüm ki orayı” Tanrının yüzü” oradaydı bence. Öğrencilerin hayattan kopuk, hayatın dinden uzak olduğunu ilahiyat denilen olgunun Türkiye de dış kapının mandalı olduğunu kimsecikler bana fısıldamamış bense orada ezim ezim ezilmiştim.

Bugün yerimde ne var? Benim gibi Uluşar’a bu zoka yutturulmuşsa ne diyeceğim.
İnsan geçim ve rızkını, iaşesini evini barkını üstünü başını dahası varlığını dininden para kazanarak yapmamalı! Din ve ekonominin para ile dinin kazanç ile alın terinin birbirinden ayrılması iki yüz yıldır sürerken benim bahtıma da bunlar düşmüş. Maraşlıların evindeyim. Kalan arkadaşlar Hak - Yol vakfının müntesipleri şeklinde bir görünüm sergiliyorlar o vakfın evi okula yakın olduğu için önemsiyor bende Allahın işi Maraştan işi bağlamışım “ Sami Efendi”nin bağlılarınca beraberim.
Allah’ım ne yaman çelişki.
Gizli, gizli Doktor Baybal’a gidiyorum onlar beni Durmuş Sert’in sohbet grubuna katıyorlar evin hemen ilerisinde bir camide imamlık yapan Durmuş Sert okuldan hocam onun ev sohbetlerine katılıyorum. Arkadaşlar başka vakıfta ben diğer başka bir yoldayım.
İki arada gelgitler yaşıyorum. Maraşlıların evine sahip çıkmalıyım ama dinim ne olacak diye düşünüyorum. Sohbetler gerginlik veriyor, okula başlıyorum zaman yaşadığım her anı burnumdan fitil, fitil getiriyor, kıvranıyorum, çözüm yok.

Ali Büyükçapar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder