İrşad

İrşad

Hasan Basri Tapdık Baba

“Şeriat’ı kavlimdir, tarikat fi’limdir. Hakikat halimdir, ma’rifet sermayemdir.
Hakikat Hakk’a giden mihirdir. Şeriat ibüdet-i cismi, namazı talim eder. Tarikat ibadet-i ruhu, niyazı talim eder. Şeriat iman-ı gaybi “ilme’l yakin”. Tarikat imdn-ı şuhüdi “ayne’t-yakin” isbat eder. Şeriat, mücib-i cami’dir, makam-ı nübüvvetdir. Sadr-ı Ahmed’dir. Tarikat meydan-ı mürşiddir, sahne-yi velayetdir. Arş-ı tecelli-i ahaddır. Camide fatiha okunarak el yüze sürülür. Huzür-i mürşidde fatiha yüz yüze gelmektir. Ehl-i şeriat “eş-Şeriat-ı akval-i” ile amildir. Ehl-i tarih “et-tarikatü ef’ali” ile amildir. Zahir ceseddir, batın ruhdur. İbadet-i şer’i zahir-ı vazife-i ceseddir. İbadet-i tarik-i batıni gıda-i rühdur. İbadet-i şer’i lazıme-i şeriatdır. Niyaz-ı tarıki bir lutf-i biat. Secde şükür, mirac cilve-i vuslatdır. Şeriat alem-i nasut, tarikat alem-i meleküt, marifet alem-i ceberüt, hakikat alem-i lahutdur. Alem-i ceberüt sırr-ı Cibril, Akl-ı Muhammediye, delil-i mavera-i sırr-ı Muhammedi, Şan-ı velidir.
Cami eda-yı salat-ı şer’i için mecma-ı kaffe-i mü’mindir. Huzür-ı mürşid, meydan-ı niyaz ve aşiyan-ı vahdet için “zaviye” mahall-i icra-i ibadet-i zahini camidir.” Makam-ı icra-i tarık ve erkan “huzür-i ve mürşiddir.” Feth-i mekke, “remz-i feth-i mutlaktır.”
Kıble-i kalb makam-ı teslimiyet dar’dır. Mahall-i irfan-ı Adem’dir. Cami numune-i hayat, meydan-ı mürşid memat. Cami de ibadet, borcunu ödemek içindir. Meydanda niyaz:
miraca varmak içindir. Cami, cennet pazarlığı mahallidir. Meydan cemalüllah pazarlığı mahallidir. Camide “ekimü’sselat” vardır. Meydanda “ilahi’ssücüd” vardır. Camide taşdan mihrab vardır. Meydanda nurdan “Elest” vardır. Camide “teveccuhü ile’l-kıble” vardır. Meydanda mukabil bi’I-kıble vardır. Camide müezzin, imam vardır. Meydanda rehber ve mürşid vardır. Camide imam-ı vazifedar vardır. Meydanda, imam-ı “inni Cailun fi’l-ard-ı halifeten” vardır. Camiye, emr-i ibadet-i ademi için gidilir. Meydanda, sırr-ı insan görülür. Camide, amin amin denilir. Meydanda, Allah Allah vird edilir. Camide, Fatiha okunarak el yüze sürülür. Meydanda, fatiha görülerek yüz yüze sürülür. Camide, namazdan selam ile çıkılır. Meydanda, Hü dost ile tevhidde kal ınır. Ehl-i tank “la mevcüde illallah” hükmüne dahildir. Ehl-i cami ‘ya ba’udun’ halindedir. Ehl-i meydan, “ya’rifün” seyrindedir. Ehl-i zahir nar-ı Cehennemden korkar. Ehl-i tarik hasret-i Cemlden korkan. Ehl-i ühir birbirine selam ile selamet aranlar. Ehl-i hakikat, Hü dost ve Eyvallah ile tevhid ararlar.
Mescüd-i melaik ademdir. Halife-i Huda ademdin. İnsanın fazileti sair mahlükatın üzerine noktadır. Akıldır ve ilimdir. Ve ilmin mazharı noktadır. Noktanın mazhanı harftir. Hakikat-i kalb-i ademdir Nice kimseler kamil geçinir, bunun sırnını bilmediler. Hasretle gittiler. Evvel afakm nişanlarını bilmek gerekir, ta ki maksüd hasıl ola. Bundan sonra sana vacibtir ki insanın mertebesi bilesin. Ne yerden geldiklerini ve ne yere gideceklerini alim ol. Kimi cahil kimi alim, kimi zengin kimi fakir, kimi köle kimi efendi, kimi adil kimi zalim, kimi akil kimi ahmak, kiminin ömrü uzun kiminin kısa. Bu müşküller ol vakit sana malüm olur ki kulağını buna tut ve can gözün bir hoşça aç.
Ey talib hukem-i mütekaddimin bu alem-i kebirdir, ve adem alem-i sağirdır dediler. Bu alem alem-i sağırdır. Bu alem asıldır, ve adem fer’dir, maksüd fer’dır. Zira ağaçtan murad meyvadır. Bir manada fer’, asıl ola.
Salikan üç kısma ayrılmıştır.
1) Evvelkisi sahib-i akıldır ki onlar halk-’ zahir ve Hakkı batın görürler. Onlar indinde Hak, halkın mira’tı olur Zira ne vakit rai, mira’ta nazar eylese, görünen surettir. Mir’at mahcüb olur.
2) İkincisi basar sahibleridir ki onlar Hakkı zahir ve halkı batın görürler. Onların yanında halk, Hakkın miratı olur. Ne vakit bunlar mira’tı halka nazar eyleseler Hakk’ı görürler Zira onların nazarında halk mahcub olur.
3-) Üçüncüsü meratib-i cami’ olan sahip-i saadetlerdir ki onlar Hüve’I-evvel, hüve’l- ahir, hüve’z-zahir, hüvel-batın olup Hakkı halkda ve halkı Hakda müşahede edip bunları hiçbir şey mahcüb etmez.
İşte salik süver-i ekvandan bir sürete nazar eylediği vakitde bu dört nisbeti kendi vücüdunda da muşahede edecektir. Ve bu şuhud galebe eylediği vakitde kendisine başka bir kimse tarafından sorulursa hüve’l-evvel, hüve’lahir, hüve’z-zahir, hüve’l-batın ayet-i kerimesinin manası nedir? O da cevabında der ki evvel benim, ahir benim, ahir benim, batın benim, ve yahud karşısındaki sürete der ki evvel sensin, ahir sensin, zahir sensin, batın sensin, ve bu kelamında sadıkdır ki bu şuhudu, Hakk kendi vücuduyla izhar etmiştir. Keyfiyet-i zuhüru da söylemişdir.
İlm-i zhiri öğrenmenin aletleri İlm-i lugat, sarf, nahv, mantık, adab, ilm-i kelam, mani, usul-i hadis, tefsir, hikmet, hey ‘etdir.
İlm-i batını öğrenmenin aletleri Hulüs-i daim, mürşide teslim, nefs ile mücadele, zikr-i müdam, kıllet-i tam, kıllet-i kelam, kıllet-i menfim, uzlet-i anıl enam, tefekkür-i taam, terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i terk, ilm-i hakikattir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder