Kitap Tanıtımı ve Eleştiri



KİTAP TANITIM VE ELEŞTİRİ

Birgül Büyükçapar

Yazar, şair Ali Büyükçapar’ın yeni seri” Şahmeran” edebiyat dünyasına cemre gibi düştü. Bir cemre vakti okuruyla buluşan eser doksun dokuz şiirden oluşuyor. Şahmeran:
Kapak resminde Şahmeran’la tanışıyor okur. Ortadoğu ve madolu Halk inancında başı insan, gövdesi ejderha şeklinde olduğu düşünülen yılanların kral. Kubbealtı Lügati de şunları söylüyor: yılanların kralı.
Temennimiz de eserin kitapların şahı olması yönünde.
Şiir kitaplarında alışık olduğumuz bir gelenek bu kitapta yerini farklı bir kapağa bırakmış. Arka kapakta şiir yerine bir nesir bizlere sunulmuş. Bence nesir yerine bir şiir sunulsa daha güzel olurdu. Kitapta yer alan şiirlerden dizeler seçilebilirdi mesela.
Şairin bir fotoğrafı arka kapakta bizleri selamlıyor. Arka kapaktaki taşlar üzerine yapılmış minyatürler dikkatleri çekiyor. Şairin, can yoldaşı Hasan Aksüt’e itafen yazmış eseri. İlk şiir kitabı malabodi otuz üç şiirden oluşurken şahmeran doksan dokuz şiirden oluşuyor. Beş bülümden oluşan eserde ilk bölüm menekşe ilahiler adı altında.
Son dönem şiirinde imge ve imgelerimde medeniyet ve düşünce bağlamlı bakışta bir yoksulluk var. Menekşe, diğer şairlerimizde karşımıza sık çıkmaz, gül ilahisi şiiriyle bizleri karşılayan şair nergisten, erguvandan, turunçtan, nardan, leylaktan haberler veriyor.
Gül imgesi vurgulu bir biçimde karşımıza akarken diğer şairlerimizde menekşe pek yer almaz. Onlar, geleneksel ruhtan beslenmelerini sürdürürken modern ve yeni bir şiirde karşımıza çıkıyor. Aynı gelecekten yetişin kimi şairlerin bu ruhtan uzaklaştıkları bilinen bir gerkektir.

Suda sümbülün aksi dolgalanıyor.
Fısıltılar yükseliyor nergis satan çarşılarda.
Biliyorum onların hatırında züleyha. (5.6)

Nergis satılan çarşılarda züleyha’nın fısıltılarla yükselmesi tembih sanatına güzel bir örnek olmuş. Şair, telmihlere sıkça yer vermiş şiirlerinde:

Zehra’nın otağı güldü
Hasan Hüseyin tomurcuk güldü (sh. 23)

Kaygılarını bulunca idris’in
Erdim sırırına aynaların. (sh.9)

Leyla çağırıyor kutulara
Ben senin Mecnunun. (sh.17)

Yakub’un düşlerinden avuçlarına akar. (sh. 48)

Stü kesilen Meryem
İsa’nın gülücüklerinden endişeli (sh.50)

Yunus terk etmedi denizi
Yüreklerimiz umman (sh.69)

Cemrelerin düşmesiyle okuruyla buluşan eserdi nergis, menekşe, ıtır, leylak, reyhan, nurçiçeği karşılar bizleri.

Ellerim dolu nergis, reyhan, ıtır
Cemreleri getirdin ıssızlardan yüreğimiz baharı.

Sen leylak takmışsın saçlarına
Dudaklarım leylak, sabırım menekşe. (sh.16)

Yeuşalım kızları, dikenler içinde zanbaktı
Hele narçiçeğim. (sh. 8)

“Şiir, okuma çalışmalarımın gözbebeği irfan dünyamın can suyudur” diyor Ali Büyükçapar.

“Çağırdın sana gelen ilk ben oldum
Zeytin yeşili rüzgarımdan sana kanat çırptım
Gökkuşakları hürmetine
Çağlayan ırmaklar, eriyen kar aşkına
Dağla ki bu onulmaz yaramı ki sana muhtacım.” (sh.7)

Şair, Nergis ilahisi şiiriyle bizi bir başka yöne çeker. Rüzgarın zeytin yeşili olması, çağlayan, ırmaklar eriyen kar aşkına ona seslenilmesi şiir iklimine çağırır bizleri.
“Öksüzüm
Hem de yetim
Kaç kapı örtüldü yüzüme
Eşiğinde geçti baharım
Ayvam, turuncun narım
Ben bil ki sana muhtacım” (sh. 17)

İkinci bölümde Hacı Bektaşın laleleri sunulur okura.
“Edip erkanla girdi yola
Aynada gördü pirlerin düşünü
Yüreği moral sıçrar kayalara
Boynumda eleyim sağma kolye
Kulağında şeriat küpesi
Elleri toplarken gör laleler” ( sh. 22)

Şairlerin isimlerindeki farklılık kendisini ayan beyan belli ediyor: Geyikli Baba, Barak Baba, Abdal Musa Sarı Saltuk, Abdal Murat…

Üçüncü Bölümde tabyalar karşılıyor bizleri: Kiremit Tabya, Uzun Ahmet Tabyası, Sivişli Tabyası Dolangez tabyası, Tay Tabyası. Ehali Tabyası, Aziziye Tabyası… Tabya imgesi coşkudur. Barutun geniz yakan kokusu atalarımızın alışkın aldığı bir koku. Şair de bize bu hatırlatıyor.
“Barut kokusu genzimizi yakarken
Sancak-ı şerif çıktı tabyadan
Ellerimiz binlerce laleler taşır bu gün
Bahar gelmeye görsün
Aziziye senlenir taprağa düştüğümüz yerde” (sh. 40)

“Çektik kınından besmeleyle
Zülfikar’ı
Atımız şahbaz
Naramız hayrat
Türkülerimiz Dadaloğlu “(sh. 30)
Dördüncü bölümde Tufan söyleviyle seslenir şair
“Yavuklum ateşinde dağladın onulmaz yaramı
Sözlerin alır götürür eşiğine sultanım
Kulunum
Azat etme bayramdan beni
Göz günleri ikindilerimi ısıtmaz
Şimdi denizini yitirmiş yunus’un” (sh. 45)

Eserin en uzun şiirini okurken bir çok imge tekrar karşımıza çıkar. Sevgiyi, çiçekleri, baharı, ırmakları, ceylanları, imleyen imgelerin birçoğunu burada görürüz.
Beşinci bölümde Milcan’da kar fırtınası başlıyor. Bu bölüm farklı ithafların olduğu, insani temaların hatıralar ışığında kendini aydınlattığı bir bölüm, örneğin bir bir heykel tıraş olan İlhan Koman şairin dilinde şöyle anlatır:
“Akdeniz ürpertisi bakışlarında
Açar badem ağaçları
Bazlaklar söyler denizkızları
Sonsuz ağıtlar ülkesinde”
Bilindiği gibi İlhan Koman ilhamının Akdeniz uygarlıklarından alan bir sanatçıydı. 13 kadar şiirin ithafla verildiği bu bölüm özlem gerginlik, umut, ürperti gibi duygularla okurum kuşatıyor. Bazen de okurda derin, anlaşılmaz duygu sağanakları oluşturuyor. Son Rus Çarı’nın boş belerini Anna Poloma’yı ülkemizde kim bilir?
Baharla birlikte menekşelerin, dağ nergislerinin yeşerdiği Maraş’ta yazar kırlangıç seslerini de yanına olarak bizleri edebiyatın sonsuz ülkesine çağırıyor. Adalet Ağaoğlu gibi “Hadi gidelim” deriz ki bu göksel şölene katılma bahtiyarlığına ulaşabiliriz.
Kutlar, eserlerin yazara bereket, mutluluk getirmesini dileyerek sizleri bu kitapla baş başa bırakıyorum.

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder