Röportaj : ŞAHMERAN CEMRELERLE TEKRAR DOĞDU


Röportaj

ŞAHMERAN CEMRELERLE TEKRAR DOĞDU

Bülent Işık : Merhaba, nasılsınız? Şahmeran kitabı hayırlı olsun.
Ali Büyükçapar : Merhaba, teşekkür ederim. Kitabım yayınlandı, ilginize teşekkür ederim. Şahmeran, cemrelerle birlikte doğdu. 2010 yılını yeni kitapla girdim. Onun övüncüyle nice kasvetlerimi dağıttım.

Bülent Işık : Şiir serüveni nasıl başladı?
Ali Büyükçapar : Şiir okuma çalışmalarımın göz bebeği, irfan dünyamın cansuyudur. Şiirde imge dünyamın izlerine rastlarım, onlarla yaşadığım dünyanın gerçeklerini yorumlar, oyalanırım. Çok önceleriydi, şiirin gökkuşaklarının büyüsüne kapılmış gönlümü şiir eşiğine bırakmıştım. Binlerce yıllık şiir kültürüne aşina olmanın sonucu olsa gerek şiir ikendime çok yakın bulur, şiirle kendimi tanımlarım.

Bülent Işık : Şair kimdir?
Ali Büyükçapar : Şair sırra erendir. Sırdır, sırlanmıştır. Hayatın künhüne vakıf olup, yeni dünyaların muştusuyla gönenip gönendirendir. Şair Hak dostu, hakikatın dili, Kızılelma’nın türküsü, ırmakların sesi, göğün maviliği, Leyla’nın meftunu, Şah’ın kızıl lalesidir.

Bülent Işık : Şiir nedir?
Ali Büyükçapar : Kelimelerle kurulan dünyanın eşiği, dil ülkesinin Hayber’i, Kerbela sızısının acılarıdır.

Bülent Işık : Çok eski şiirlerden neler hatırlıyorsunuz?
Ali Büyükçapar : Hemen aklıma Mısır şiirinden şu dizeler geldi:

“AKHENAT’IN YAKARIŞI

Senin tatlı soluğundur benim soluğum,
Güzelliğin her zaman gözlerimin önünde.
Duyabilsem sesini Kuzey rüzgarında,
Güzelim, seninle dinçleşir bedenim.
Uzat ellerini, yol göster ruhuma, canıma can kat
Beni sonsuzluğa çağırsan hazırım gitmeğe.”

Bu dizelerin beş bin yıllık olduğunu söylesem inanır mısınız? Geçen yıllar karşısında insanın “Varım!” demeye dili varmıyor. Evet, ezel-ebed yaşayacağız; bunun da sırrı şiirde, kelimede, cümlede gizli.

Bülent Işık : Şiir ortamından söz eder misiniz?
Ali Büyükçapar : Şiir için mekan şart, şekil şartı kadar. İçsellik ve bunun tamamlaması gereken dil zenginliği, imge, buluş, anlatım tekniğinin de olması icap ediyor. Şiir kendi ayaklarıyla çıkıp gelmez. Şiire gidilir o gizlidir ona ulaşmak için duygu, iç güdü, düşünce, araf, birleşik yapı, bilinç ortamından geçmek şart. Tasavvuf edebiyatı diliyle söyleyecek olursak şöyle sıralamam gerek. Emmare, levvame, mülhime, mutmainne, raziyye, marziyye, kamile. Bu evreleri bize kültürümüz hatırlatıyor. Günümüzde alt alta dizilen kelimelerle şiir yazdığını zanneden Zangoçları uyarıyorum, yazmasınlar, oturup önce okusunlar, irfana dalıp, hayretlerini gizlesinler hele. Şimdi Yediiklim dergisinin 238. Sayısında yer alan “Ergenekon” adlı metinden şiir diye yazılan şu mısralara bakın hele:
“Aba altından
Asker ocağından
Yar kucağından
Hala ha bire sopa gösteren
Canı sıkıldıkça muhtıra veren, rapor alan
Mematiyi çıldırtan, borsayı hoplatan
Minareye kılıf uyduran
Aynı hamamdan çıkan, aynı tasla yıkanan
(Eee bu ne lan)”

Fesuphanallah şimdi el insaf, nerde şiirin ana temaları?

Bülent Işık : Günümüzde şiir ne halde?
Ali Büyükçapar : Şiiri kendi mecrasında yazanlar var. İsmail Karakurt gibi. Şiiri okuduğunuzda tatdırmalı, dünyaya çivileyip Maveraya kanat açtırmalı. Az sayıda şair var şiir üzerinde emek harcayan hayli fazla sayıda yazıp yayınlattıklarıyla şiirin etrafında dönüp dolaşanlar var.

Bülent Işık : ilk kitabınızdan başlayıp bu güne gelişinizden başlayıp bahsedermisiniz?
Ali Büyükçapar : Malabadi otuz üç şiirle yola çıktım. Yayınlanan ilk kitabım şiirdir. Elimde yayınlanmayı bekleyen başka eserlerim olduğu halde tercihimi şiirden yana yapmıştım. Geçen yirmi yıl tespitimin haklılığını ortaya çıkardı. Malabadi kitabımı gül bahçesinin tarhları gibi düzenleyip bölüm başlıklarını şu isimlerle ayırmıştım; Lotüs, Krizantem, Hüsnü Yusuf, Firuze, Gavur Gölü, Nilüfer.
Malabadi kitabımdan Eflatun Çığlık şiirini okuyalım.

“ Kervanım denklerini almış beni çağırır
Gideceğim evet gideceğim
Göl buz tutsun dağlara kar yağsın,
Zemheride mor bir gömlek giyeceğim
Tütün balyalarını denkleştirip
Sevgilimin gözlerinden öpeceğim “ (Sh. 13)

Şiir yayınlandıktan sonra ilgilerin arttığını gördüm. Malabadi kitabım 1996 da yayınlandığında talep gördü, hakkında eleştiriler yapıldı bir haylide tanıtım yazıları kaleme alındı. Şiirle başladığım kültürel çalışmalarım için farklı bir boyut seçip hangi kültürel donanıma sahip olduğumu okurlarımla paylaşmak istediğim için “Kitap Pusulası”nı yazdım. Kitap Pusulasında okuma serüveninde seksenli yılların hangi kitaplarla şekillendiğini gösterip kendi kuşağımın elindeki kitapların neler olduğunu gösterdim. Çalışmanın ne idüğünü nasıl olması gerektiğini anlatıp okurlarımla paylaştım. KIRK HADİS kitabını geleneği yaşatmak adına kaleme aldım. İSMİ AZAM kitabım Allahın doksan dokuz adının etrafında yazdığım bir Tevhit kitabıdır. Allahı tanımanın Ontolojik olarak mümkün olup olmadığını yazdığım İSMİ AZAM da. Dünya edebiyatının mistik öğelerini kullandım. NECİP FAZIL kitabım ise Master Tezimdir. O kitabım ehline malum “Hafız Osman Sandal” kitabı biyoğrafik bir eserdir. Türkiyede yaşamanın bedelini anlatır. ULU KAPI SIRLI YOL ise başlı başına bir Peygamberler tarihidir.

Bülent Işık : ŞAHMERAN’a gelelim diyorum?
Ali Büyükçapar : ŞAHMERAN en son kitabım. Uzun yıllardır üzerinde çalıştığım şiir metinlerini farklı adlar başlıklar altında guruplara ayırdım. Kitabın bölüm adları aslında diğer kitapların da habercisi adlar şunlar :

A- Menekşeli İlahiler
B- Hacı Bektaş’ın Laleleri
C- Dokban Üç Harbinden Tabyalar
D- Tufan Söylevi
E- Milcan’da Kar Fırtınası

Bülent Işık : ŞAHMERAN’ın manası nedir?
Ali Büyükçapar : Din ve İnanç Sözlüğünde şöyle bir tanım var: Ortadoğu ve Anadolu halk inancında, başı insan gövdesi ejderha şeklinde olduğu düşünülen yılanların kralı; yeraltı aleminde yaşayan ejdarha. Kubbealtı lugatı da şunları söylüyor: Yılanların Padişahı. İnsan başlı, insan gibi konuşan zebercetten bir taht üzerinde oturan efsanevi masal kahramanı yılan, yılanların şahı, şah-ı maran.

Bülent Işık : ŞAHMERAN’ın yayın evresini anlatır mısınız?
Ali Büyükçapar : İki binli yıllar acılarla başladı. Bu yüzyılın ilk demlerinde babamı bilahare annemi ötelere uğurladım, akabinde kırıldım yaşadığımız olaylar kolumu kanadımı kırrdı. Okuyup yazmasaydım kendime gelemezdim. İncili Şerif kitabı şöyle der: “insan ekmekle yaşamaz, onu yaşatan Tanrı kelamıdır.” Buna inandım ve yoluma öylece devam ettim. Geçen güz mevsimde kırlangıçlar maraş’ı terk edince içime düşen sessizliği dağıtmak muştulara gark olmak için güzle birlikte ŞAHMERAN kitabımın düzenlemesini yaptım, kitabımı hazırladım. Yazılması, teknik hazırlıkların yapılması, okunup dizilmesi bir mevsim aldı. Çete bayramı günü geldiğinde kitabım basılmış olarak dükkanıma teslim edildi. Şahmeran dükkanda iki hafta dinlendi ondan sonra 27 Şubat 2010’da Trabzon Caddesinde “Dondurma” pastahanesinde imza-tanıtım kokteylini yaparak okurlarıma sundum.

Bülent Işık : ŞAHMERAN yayınlandı, ne bekliyorsunuz?
Ali Büyükçapar : Şahmeran, cemrelerle birlikte hayata merhaba dedi. Kitabım yolda yoldaşım, sırda sırdaşımdır. Kitabımı can yoldaşım Hasan Aksüt’e ithaf ettim. Hasan’ın sevgisi benim için tarifsiz gökkuşağı sevincidir. Kitapta kendilerine şiir ithaf ettiğim umutları benim umudumdur. Rus Balerin Anna Paloma’nın yaşamı Kızılcık şarabından daha esrüktür.
Şahmeran’ı nelerin beklediği sır. O da bir insan gibi kendi kaderini yaşayıp benimle birlikte Yüce Mevla’ya doğru yürüyecek bakalım Şahmeran’ım bu imtihandan nasıl nasiblenecek.

Bülent Işık : ŞAHMERAN’ın size halırlı olmasını diliyorum.
Ali Büyükçapar : Teşekkür ederim. Kitabımın gün yüzü görmesinde katkı, ilgi, yakınlığı olan bütün dostlarıma teşekkürlerimi sunar, okurlarıma bu kitabımın esenlikler getirmesini dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder