Köroğlu Hikayesi

Hacı Ali ÖZTURAN

(Geçen Sayıdan Devam)


ÇAMLIBELİN TAPUSU

Günlerden bir gün, Deli Yusuftan haber geldi. Köroğlu, habercinin ge-tirdiği mektubu aldı. Okuma yazma bilmediği için Hoylu Beye uzattı.
-Oku hele ne yazıyor?
Hoylu mektubu okumaya başladı:
-Oğlum Ali, sağlığım yerinde olup kaygılanacak hiç bir şey yoktur… Padişahımız Moskofla harbe tutuşmuş… Ne duruyorsun? Git devletimize yardım et. Savaşı kazandığında Padişahımız, “Dile benden ne dilersen.” derse, Çamlıbelin tapusunu iste. Tez ol. Gecikme. Hepinize selâm eder göz-lerinizden öperim.
Bu öğüt de Köroğlunun aklına yattı. Emir verdi. Hazırlık yapıldı. Atlan-dılar, silahlandılar. Savaşın olduğu yere doğru yola çıktılar.
Bir hafta sonra savaş yerine vardılar. Köroğlu dolandı, düşmanın arkası-na geçti. Moskofa arkadan vurup, iki ateş arasında bırakmak istiyordu. Oniki telli, yirmidört perdeli, sedefkârî sazını omuzundan çıkardı. Aslan kükremesi gibi gür sesiyle Kıratın üzerinde askerlerine kumanda verdi. Ba-kalım ne dedi:
Ay batsın ağalar güneş tutulsun
Parladı parladı çalın kılıcı
1/79 Oklar gıcırdasın ayyuka çıksın
Mevlânın aşkına çalın kılıcı

Durmayın orada kargı kucakta
Dolansın yiğitler köşe bucakta
1/80 Bir savaş edelim kelle kucakta
Şehitler aşkına çalın kılıcı

Koç yiğitler bu yol burda kışlasın
Yılan dili eğri hançer işlesin
1/81 Zalim düşman el amana başlasın
Kaçanı göndermen basın kılıcı

Koç yiğitler melemeli dev gibi
Düşman boyu devrilmeli dağ gibi
1/82 Avına dest vurmuş koca bey gibi
Haykırı haykırı çalın kılıcı

Koç Köroğlu girdi meydan almaya
Nâra vurup düşmanına dalmaya
1/83 Yemin ettim yeri derya kılmaya
Doldurun denizi basın kılıncı
Deyip bağladı. Sazını omuzuna astı. Kalkanını koluna aldı. Kancık katır sidiğinden su verilmiş Kirmânî kılıcını sıyırdı:
-Beni seven ardımdan gelsin!
Diyerek Kıratı Moskof ordusunun üstüne sürdü.
Köroğlu ve arkadaşları çeşit çeşit seslerle, nâralarla, haykırışlarla bir an-da Moskof ordusuna dalınca Moskof ordusu bir an duraladı; şaşırdı. Bu şaş-kınlığı padişah değerlendirdi. Askerlerini peşine taktı, düşmana daldı. İki ateş arasında kalan Moskof ordusu tutunamadı, kaçtı.
Savaştan sonra ordugâhın biraz uzağında Köroğlu dinlence verdi.
Padişah gerekli görüşmelerden, kabullerden sonra sordu:
-Kimdir bu kullarım, neden el gibi uzakta dururlar? Varın çağırın, tez gelsinler.
Haber Köroğluna iletildi. Köroğlu kendisine çeki düzen verdi. Poşusunu çözüp yeniden bağladı. Ucunu sağ yanağından aşağı bir arşın sarkıttı. Bıyı-ğını burdu, uçlarını kıvırıp al yanağına oturttu. Kırata bindi. Huzura vardı.
Padişah sordu:
-Kimsiniz, necisiniz? Niye el gibi uzakta oturursunuz?
Köroğlu dedi ki:
-Sivas dağının konar göçerleriyiz Hünkârım. El gibi oturuşumuz el ol-duğumuzdan değil, asker olmadığımızdan. Ordunun yakınında dinlence ver-seydim, belki ordunuzun disiplini bozulurdu. Bizim başı bozukları görünce, belki sizin askerleriniz gevşerdi. O yüzden uzak durduk.
Pâdişah:
-Savaşta bize yardım eylediniz. Sağ olun!
Deyince Köroğlu:
-Hep baba oğula mı yardım eder Hünkârım? dedi. Kimi zaman da oğul babaya yardım eder.
Padişah bu akıllı karşılığa gülümsedi :
-Güzel konuşuyorsun… Adın ne?
-Ruşen Ali …
-Ruşen Ali. Dile benden ne dilersen!
-Sağlığınızı dilerim Hünkârım.
-Sağ ol. Ama başka bir dilek dile.
-Sağlığınızı dilerim Hünkârım.
-Sağ ol yiğidim, ama yardımına bir armağanla karşılık vermek isterim. Dile benden ne dilersen.
-Hünkârım. Biz Sivas Dağının göçebeleriyiz. Sivas Dağında Çamlıbel denilen yerde bir yayla var. Oranın tapusunu dilerim.
Hünkâr buyurdu, kâtip yazdı:
-Sivas Dağı Çamlıbelde, bir insan bağırdığında duyurabileceği en uzak yerlere kadar olan bölgeyi Ruşen Aliye armağan ettim.
Padişah kâğıdın altına tuğrasını bastı:
-Başın sıkışırsa bana gel yiğit.
Deyip Köroğlunu uğurladı.

Meddahımız:
-Belî ağalar, kıssa-i mâcerâmız burada karar kılmakta… Sürç-ü lisan ettikse affola…
Diyerek sandalyesinden indi.


Devam Edecek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder