İrşad:Hasan Basri Tapdık Baba

İRŞAD


Malüm olsun ki hilkat-i alemden murad zuhür-i Hakdır ki, alem-i gaybde sırr-ı hafa olan sıfalarını, münasib vücüdlar ile surete getirdi ayan olmak için. Bundan ma’lum olduki, bizi halk etmekden murad ma’rifetullahdır.
Küntü Kenzen mahfiyyen feahbebtü en u’refe fehalaktü’l- halka li-u’refu:
Ben bir gizli hazine idim bilinmekliğime muhabbet eyledim, beni bilmeleri için alemi halk eyledim.
Ayan olan vücüd vücüd-i vahiddir, zat-ı mutlakdır. Varlığın aynıdır. 0 sebebden mü’mine farz olan Hakk’ın varlığın ve birliğin bilmekdir. Zira evvel o, Hak varlığın ve birliğin ayan etdi. Amma vücüd-i vahid, sıfatları sebebiyle çok görünür. Hakikatde zat vahiddir, kabil-i inkisam değildir. Misil ve şeriki yokdur. Zira vücüd-i mutlak sıfatından kat’ı nazar, zıddı yokdur. Zira vücudun zıddı (adem) yokluk demekdir. Misli ve şeriki yok vücüd-i mutlakdır. Ve amma zat, sıfatıyla ayan ve sıfat zatiyle ayandır. Nitekim cansız ten vücud bulamaz. Ve tensiz can da vücüd bulamaz. Elbette ten vücüd bulmağa can gerekdir. Bunun için zahire batın, batına zahir lazımdır. Ahire Evvel, Evvele Ahir. Elbette biri, birisiz olmaz. Süret ve mana birdir. Mesela: Zeyd, ten ve canı ile Zeyd’dir. Ten, can itibarda ikidir, ve hakikatte birdir: Evvel, Ahir, Zahir, Batın hakikatda birdir, amma itibar-ı meratibde çoktur. Zat-ı mutlak dahi esma ve sıfatıyle birdir, ve amma Zat-ı Mutlak zuhür itibarınca mertebede bir bulunur. Mesela:
Batın, Zahir, Evvel, Ahir, deriz. Amma Batında gerçi meşayih meratib itibar ederler. Amma itibar derler. Zira Batın nür-ı sıfattır. Bi-renk ve bi-vasf ve bi-nişandır ki, bi-nihayet nurdur. La tüdrikühu’l-ebsar Gözler O’nu göremez. Basar hafadır. Zaman O’ndan O zamandan değil, mekan O’ndan, O mekandan değildir. Mertebe-i Vahidiyettir, Cem-i süretidir. Sıfattan, isimden, resimden, münezzehtir. Meratib sürette ve sıfatda olur. Mertebe-i Ahadiyyet süretten ve resimden beridir Onda mertebe var demek emr-i itibaridir, bi-vasf vasfa gelmez. Amma süretin ve sıfatın menşeidir. Alem-i batın-ı hafada olan sırları ayana getirmek diledi. O, taayyün buldu. Ona Taayyün-i evvel derler. Ve Alem-i Ceberüt ve İnsan-ı Kebir derler, ve Bahr-i a’zam ve İsm-i a’zam ve ezelü’azl, Zat-ı muhit ve Akl-ı kül ve Hakikat-ı Muhammediye ve Adem-i hakiki derler.
Makam-ı hakikatin ve meratıb-i tevhidin ikincisi tevhidi sıfatdır. Tevhid-i sıfatın tarif ve keyfıyyeti hayat, ilim, Semi’, basar, iradet, kudret, kelam, tekvin Hakk’ın sıfatlarıdır. Diri olan Allah’tır, gören Allah’tır, irade sahibi Allah’tır, kadir Allah’tır, söyleyen Allah’tır, yaratan Allah’tır. Talib, bu sıfatlarla mevsuf olanın Allah olduğunu zevkan bilecektir. Bu sıfatlar salike ayine olup, bu ayineden Hazret-i mevsufu müşahede eyleyecekdir.
Merütib-i tevhidin üçüncüsü tevhid-i Zat’dır. Tevhid-i zat demek; Vücüd Hakk’ındır. Gayrın vücüdu yokdur. Zira “Küllü şey’in halikün illa vechehu” ve “Küllü men aleyha fanin ve yebka vechu Rabbike zül-ce1li yel-ikram”. Yani:Her şey halik ve fanidir. Ancak Zatullah fani değildir. Eşya haliktir demek: Ma’dumun ise vücudu yoktur. Ancak vücut hakk’ındır, Gayrın vücudu yokdur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder