Biyoğrafi:İlker Gülşen


İlker Gülşen

Yaşamak, hizmet etmek ve af dilemek için verilmiş bir armağandır.
Sonsuz kıyameti yaşayan naif yüreklerin hayata bakış açısı sadece ehline malumdur.
Fırtınaların dalları, dorukları sarıp sarmaladığı vakitlerden çok az insan alnının akıyla çıkar. Günlük olguların kişiyi avutup kandırdığı bir adım ötesinin bilinmediği zamanlarda müstesna insanlar ezel-ebed seronomisini ezbere bilirler.
“ ey bize zamane güzellerin peşinden gitme diyen kişi şu tefekkür denizinde biz neredeyiz sen nerede? Bu yüzdeki ben, çene, dağınık zülfün kıvrımı değildir, mana ehlinin gönlünü alıp götüren ilahi sırlardır” diyen Şadi Şirazi o’nu anlatmaktadır aslında.
İbni Farız sözü uzatmaz ve şöyle der:
“ Biz sarhoş olduğumuzda
Daha üzüm yaratılmamıştı “
İlker Gülşen; insan güzeli, kavi yürekli harlı ateşlerin çifte kavrulmuş cesur edalı yiğidi.
Onu insan suretinde yaşayan varlıkların arasından çıkarıp kendime dost edindim. Hayatın hayu huyundan kurtulmayan hala elleri çamurda olan çıfıtlar ilkleri ve dostluğu anlayamaz dahası kavrayamazda.
Adana’dan, Konya’ya geçip gittiğim yıllar. Tatlıcı gönül kardeşlerden aldığım taş kadayıf paketi elimde nasibini arıyor bende yollardayım. Gözlerinde ışık, yüreğinde gümbürtü, bakışlarında eleğim sağmalar olan İlker odada oturuyor dışarıda biteviye yağan yağmurlar. Mavi bir gömlek tertipli bir kıyafet sözlerinde eda, bilmişlik. Konuşmalarıma sır kattım o’na ulaşınca, mesellerle dolu hikmetleri yaydım önüne, usulca kıpırdadı, doğruldu ilgiyle yitiğini bulmuş insan ürpertisiyle daha bir yakın oldu benimle. Yüreğim yüreğini bulmuş sözüm kalitesine ulaşmış ezelden hakka sevdalı hakikat erleri o’nuda halkamıza almışlardı.
O’na şunları dedim: “ne mutlu ruhta yoksul olanlara, göklerin egemenliği onlarındır. Ne mutlu yaşlı olanlara onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara, onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara onlar Tanrıyı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara onlara Tanrı oğulları denecek. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere göklerin egemenliği onların olacak.”
Böyle başladı hakikat perdesindeki dostluk yolculuğumuz.
“ yakub-ı gamım aşkl ile hak olsam da
Canımdan azizsin helak olsam da
Damanını manend_i züleyha tutarım
Ey Yusuf-ı sine-çak olsam da”
( Toprak olsam da aşkla gam yakubuyum; helak olsam da sen, benim canımdan azizsin. Ey Yusuf-i sine-çak, yarılıp paramparça da olsam, zeliha gibi eteğine sarılırım, eteğini tutarım) diyen şeyh galip hale tercüman oldu.
Yirmi yıl geride kaldı.
Sayılı zamanın çabuk geçtiği ortada, vakit rakamlarla ifade edilmemeli pirlerin erenlerin katında. Tıp okudu İlker Adana’da oranın kasvetli havasına birde iğreti insanların kaypak ilişkileri eklenince neler yaşadı neler gördü. İnsan öğüten mekanizma aslında Tıp eğitimi.
İlker; ilkleri, prensip, kanunlarıyla siyasal bilgilerin en parlak temsilcilerinden biri olurdu aslında. Yönetim o’nun kodlarında var sözleri hal ve hareketleriyle düzen ve intizamın mükemmel insanı o.
İlker’in vasıfları: bilgi sahibi olmak, isyankar olmamak, nefsine uymamak ,gaflette olmayıp can gözü açık olmak ,gurbette olmayıp vatanda var olmak,tama etmemek ,dünyaya bağlanmamak,isteklerden geçmek , şehvet perest olmamak ,kibirsiz olmak,kimseye acı ve zarar vermemek ,pinti ve aceleci olmamak.
Çelik bir yapının bu iğreti toplumda çaput çürüğü insanların yanında elbet anlaşılmaması normaldir.
Sonraki zaman diliminde yapıp ettikleri konuşup söyledikleri aldığı kararlar ve cesareti ilkeri hep gönüllerde yaşatacaktır.
“gafil durma şaşkın bir gün ölürsün
Dünya sana baki değil ne fayda
Ettiğin işlere pişman olursun
Pişmanlığın ele girmez ne fayda”
Hayatı sadece kendisi için yaşamayan İlker’in doğal ortamı kendi yüreğinin enginleridir. Adana’nın kavurucu sıcakları, nemli kasvetli havasında gülen yüzü, berrak Türkçesi, gönlünden diline yansıyan özlü sözleriyle okudu durdu. Risalei nurların en iyi okuyucularındandı.
Türkiye’nin ortak dindarlık paydası olan bu eserler ilkeri kuşattı, ses oldu ona, kelime oldu, aksiyon oldu.
Geçen zaman değişen sosyal şartlar altında dünün dünyasının temel eserleri gün oldu o’na yetmez oldu İlker arayışlara girdi her Türk insanının yaşadığı dindarlık evrelerini çileyle, ızdırapla geçerek ilerlemeye devam etti. İyi bir “dost” kapısına bağlanmış olsaydı bugün hayat O’na daha farklı imkânlar sunardı.
Ahmet paşanın şu dizeleriyle ilkleri anlatmak gerek: Yüz bin lügat olsa her dilimde, her harfte bin beyanım olsa, bin bir kalem olsa her kılımda, her hamete bin lisanım olsa, evsafını söylesem ve yazsam, ta haşre değin zamanım olsa, bir şemmesi şehrin edemezdim, alem dolu destanım olsa. Bitlis ilinde tıp idareciliği yaptı. O yıllarda kendini tanıyanlar ferasetine, insanları motive etme gücüne hep hayran kaldı.
Bu günde her türlü zorlukların üstesinden gelmek için yapıp ettikleriyle destansı bir hayat süren ilkler elinde tuttukları kadar elinden çıkardıklarıyla anlamlı. Neleri feda ettiğini nelerden hangi sebeplerle uzak olduğu hal ehline malum olan ilkler hayat mücadelesinde kırmızı şeritli istiklal madalyasını hak etmiştir.
Tıp iş kolunun kaypak zemini ve devamlı hasta insan psikolojisiyle yaşaması o’nu zorlasa da İlker göller ülkesinde bir ada olma özelliğini yaşatmaktadır. Yoğun müşteri akışı seslendiği sosyal kesimle kurduğu sıcak samimi ilişki biçimi incelenmeli böylelikle ‘özel’ bir
İnsanı tanımanın erdemi öğrenilmelidir.
İş disiplini ve erdemiyle tanışmak isteyene İlker in mesleğindeki ilk yılları dinlemelerini tavsiye ederim.
Zamanı hallaç pamuğu gibi atan doktor İlker aslında zaman tarafından da hayata öyle bir savruldu ki bu ona bile tuhaf geldi. Onun sosyal hayatta yaşadıkları sıradan bir insanın hayatına sığmaz, kader tecellisi yapıp ettikleri ve imtihanı onun üst insan kategorisinde olduğunun işaretiyle dolu.
Hayatta var olan insan tip ve kategorileri: duygu insanı ,içgüdü insanı,düşünce insanı,geçişteki insan,birleşik insan,bilinçli insan ve kamil insan’dır.ilker bu skalanın zirvesidir.
“ tedbirimi terk eyle taktir hudanındır
Sen yoksun o benlikler hep vehmü gümanındır
Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devran olalı devran erbabı safanındır
Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır”
Şeyh galip’in dizeleri İlker için anlamlı ve kuşatıcı.
Antepte geçen her vakit onun kişiliğini somsütun haline getirecek okumaktan mutluluk duyduğu Antep lisenin den Marife giderken ezel ebed sevdalarının yurgunluğunu yeşil suda tütün ve acı kahveyle giderecektir.
Para mal, mülk onun elinden çıktıkça daha değerli İlker var olanla değil var olmayanla mutlu özverili bir insandır.
Kent merkezli yaşadığı “dindarlık” sosyal katmalarda daha ifadesini bulmaz çünkü bu yüzyılın kentli insanı için dindarlık saftiriklikle eş halbuki İlker bunları çok gerilerde bırakan bir alperen.
Varlığı hep hissedilen olmadığı zamanlarda sevgisi özlenen dost o.
“sendedir mahzeni esrarı muhabbet sende
Sendedir madeni envarı fütüvvet sende
Gizli gizli dahi vardır niçe halet sende
Marifet sende hüner sende hakikat sende
Nazar etsen yerü gök düzah u cennet sende arşu kürsiyyü melek sendedir elbet sende
Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen”
Yolun ışık ,yüreğin kor ateş ,endamın haydar olsun İlker!

Milcan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder