Köroğlu Hikayesi - Hacı Ali Özturan

AYVAZ

Köroğlu günlerce yol aldı. Kimi zaman aç, kimi zaman tok oldu.
İstanbula yakın bir yere gelmişti.
İbrahim Ağa Çayırına gelince çobanın biri seğirtip geldi. Kıratın dizgi-nine yapıştı:
-Bir kuzu kesmeden seni göndermem Ali Ağa! dedi.
Köroğlu içinden, “Eyvah! dedi, bu çoban beni tanıyor.” Köroğlu sordu:
-Ulan çoban ben kimim?
-Seni kim tanımaz Ağam? Sana Bermahbupoğlu Ali Ağa derler.
Köroğlu derin bir soluk aldı. Demek ki çoban kendisini bir ağaya benze-tiyordu. Bozuntuya vermedi:
-Aferin çoban. İyi tanıdın, dedi.
Çoban, ağasına ikramda bulunmak isteğiyle sordu:
-Bir kuzu keseyim mi Ağam?
-Kes bakalım.
Çoban kuzuyu kesti. Köroğlu karnını doyurdu. Karnı doyan ve dinlenen Köroğlu çobana bahşişini verdi. Atına atladı. İstanbula doğru yola çıktı.
Köroğlu, Bermahbupoğlu Ali Ağanın zengin olduğunu duymuştu. Ali Ağanın yüzlerce sürü koyunu, keçisi vardı. Köroğlu kendini İstanbulda Bermahbupoğlu Ali Ağa olarak tanıtmaya karar verdi.
………………………………………………………………………

Sonunda Köroğlu İstanbulun Üsküdar semtine vardı. Sokakta çelik deynek oynayan çocuklara Ayvazın babasının evini sordu:
-Lo çocuklar, Kasapbaşının evi ne yanda?
Çocuklar soruyu soran adama baktılar; omuzlarında çarşaf kadar geniş sırmalı maşlah; maşlahın altında kıl aba, kıl şalvar; belinde acem kuşağı, ayaklarında toz toprak içinde yedi körüklü çizmeler... Çelliği deyneği bıra-kıp Köroğlunun çevresini aldılar. Çocuklardan biri öne düşüp, Köroğlunu Kasapbaşının evine getirdi.
Çocuklar Köroğlunun Kürdüvâri giyimini o denli yadırgamışlardı ki, yanından ayrılmak istemiyorlardı. Köroğlu Kasapbaşının evinin kapısını çalacak ama çocuk başı Deli Omar gibi, peşinde bu denli çocuk varken Ay-vazın karşısına nasıl çıkardı?
Köroğlu elini kesesine attı. Bir avuç bozuk para çıkarıp, uzağa doğru fır-lattı:
-Lo çocuklar, şu paraları kapın da şeker meker alın, dedi.
Çocuklar Köroğlunun fırlattığı paraları kapışmak için koşuştu. Yalnız kalan Köroğlu, Kasapbaşının evinin kapısını çaldı. Az sonra yakışıklı, boylu poslu bir genç kapıyı açtı.
-Buyur Ağa!
Köroğlu içinden “Ulan bahçıvan, dediğin kadar varmış.” dedi.
-Buyuran sağolsun yeğen. Kasapbaşının evi burası mı?
-Burası….
-Lo sen Ayvaz mısan gurban?
-Ben Ayvazın hizmetçisiyim. Ayvaz Ağa yukarıda.
Köroğlu düşündü: “Ayvazın hizmetçisi bu denli yakışıklıysa, kimbilir Ayvaz ne denli yakışıklıdır?”
Hizmetçi sordu:
-Sen Ayvaz Ağamla mı konuşacaksın?
-He gurban.
-Kim geldi derse ne diyeyim?
-Bermahbupoğlu Ali Ağa…
Hizmetçi gitti. Yukarıya çıkıp Ayvaza durumu bildirdi:
-Bir dağlı Kürt gelmiş, seninle görüşmek istiyor, dedi.
-Adı neymiş? Kimmiş?
-Bermahbupoğlu Ali Ağaymış…
-Yaa! Şu zengin yoz tüccarı Ali Ağa… Yaylalarda yüzlerce sürüsü var-mış. Adını çok duydum.
Ayvaz kalktı. Merdivenin başına dineldi. Aşağıya doğru seslendi:
-Hoş geldin Ali Ağa! Yukarıya buyur hele!
Köroğlu Ayvaza baktı. Gerçekten de Çamlıbeldeki o elma gibi kırmızı yanaklı bir delikanlıydı. Çocukluktan yeni çıkmış, genç irisi biriydi. Köroğ-lu içinden, “Peh Maşallah!” dedi. “Ulan bahçıvan, Çamlıbele varınca ete-ğini altınla dolduracağım.”
Köroğlu Ayvazın gücünü de sınamak istedi:
-Lo gurban, uzaktan gelmişem. Yorulmuşam. Yaş da ilerlemiş. Dizlerim ağrıyor. Elimden tut da yardım et.
Ayvaz elini Köroğluna uzattı. Köroğlu inat eden keçiler gibi ayağının birini merdivenin birinci basamağına dayadı. Ayvaz Köroğlunu hafifçe çek-ti. Köroğlunun ayağı merdivende… Köroğlu kımıldamadı bile. İkinci ham-lede Ayvaz Köroğlunu öyle bir çekti ki, Köroğlu kuş gibi havalandı. Bir anda kendini merdivenin en üst basamağında buldu. Köroğlu, Ayvazın bu denli güçlü olmasına sevindi. “İşte Çamlıbele yakışır bir yiğit.” dedi.
Ayvaz Köroğlunu buyur etti. Köroğlu yerdeki döşeklerin en kalınına va-rıp, tek dizi üstüne, yeleli aslan misâli oturdu. Hizmetçinin hölbeli fincanla getirdiği kahveyi iki höpürdetmede bitirdi.
Hizmetçi nargile basmaya giderken sohbet de başladı:
-Ağa, sorması ayıp olmasın, ne için geldin İstanbula?
-Elli-altmış sürü davar getirdim, satıp paraya çevireceğim. Bizim oralar-da töre böyledir gurban. Ağalık vermeyinen, beylik kökten sürmeyinen olur. (Köroğlu açıkladı.)
-Yani, beylik babadan oğula kök sürmeyinen olur. Ağalık ise vermekle, akıtmakla olur. Irgat para bekler; öksüzler yoksullar para bekler, hısım ak-raba para bekler. Bunlara para vereceksin. Paramız kalmadı mı, böyle elli-altmış sürü satarız, parasını harcarız. Kasapbaşı yok mu?
-Babam İstanbul yakasına geçti. Yarın ya da ertesi gün döner. Dönünce-ye dek biz seni konuk ederiz.
-Pekey gurban.
Meğer o gün Ayvaz arkadaşlarına şölen veriyormuş. Kasapbaşı evde olmayınca, şölen yeri olarak bahçeyi seçmişler.
Hizmetçiler hazırlığa başladılar. Akşam olup hava kararmaya başlayın-ca, Ayvazın arkadaşları birer ikişer gelmeye başladı.
Gelen bakıyor ki, Ayvazın yanında iri yarı bir Kürt, tek dizi üstünde ye-leli aslan misâli oturuyor.
Konuklarının gelmesi tamamlanınca Ayvaz Köroğlunu tanıttı:
-Arkadaşlar, bu arkadaşa Bermahbupoğlu Ali Ağa derler. Bize davar satmaya gelmiş.
Köroğlunun görünüşü İstanbul giyimine o denli yabancıydı ki, gençler gülmekten kendilerini alamıyorlardı.
-Davarların da iyi mi Kürdoğlu, diye sordu biri.
-Eyi ya gurban! Yayla otuyla beslenen hayvanın eti lezzetli olur. İçle-rinde bir de dört boynuzlu bir koç var.
Ayvaz heyecanla atıldı:
-Dört boynuzlu koç mu?
-He gurban.
-Bir kafada dört tane boynuz mu var?
-He vallah… Onu sana armağan edeyim.
Ayvaz sevindi.
Köroğlu:
-Oğlum Ayvaz, dedi, burası içki meclisi. Olur ki, içer sarhoş olurum. Sonra da sözümden dönerim. Getir bir kağıt da senet yazalım. Ne demişler, “Hatırda kalmaz da satırda kalır.”
Ayvaz bir kağıt getirdi Köroğlu dedi ki :
-Benim okur yazarlığım yoktur. Sen yaz, ben möhür basayım.Yaz! “Dört boynuzlu koçu Ayvaza verdim.”
Ayvaz yazdı, Köroğlu kuşağının arasından ALİ mührünü çıkarıp kâğıda bastı. Köroğlunun adı Ali olduğu için mühürde de Ali yazıyordu. Ayvaz da mühürdeki Alinin, Bermahbupoğlu Ali olduğunu sanarak kâğıdı kuşağının arasına soktu.
Köroğlu:
-Lo gurban yandık tutuştuk. Verin hele şundan iki tas içeyim.
Sofranın ortasına bir teşt rakı konmuştu. İçinde altın bir tas yüzüp duru-yordu. Ayvaz kollarını sıvadı. Altın tasla Köroğluna rakıyı uzattı. Köroğlu içti. Sonra ötekiler içmeye başladı.
Köroğlu maşlahın altındaki sazının tellerini hafifçe tıngırdatınca genç-lerden biri:
-Kürdoğlu sazın da mı var ne? diye sordu .
-He gurban.
-Çalar mısın?
-Çalmasına çalarım da gurban, benim sazım kürdüvâri çalar. Siz anla-mazsınız. Ayvaz sazını versin de onunla çalayım.
Ayvaz arkasında dayalı duran sazını Köroğluna verdi. Köroğlu sazı aldı. Evirdi, çevirdi.
-Lo Ayvaz, ne güzel saz bu, dedi. Sesi de eyi mi ola?
Tellerini ayarladı. Perdelerde gezinmeye başladı. Sonra kesik makam-dan aldı. Köroğlu, bakalım ne dedi:
2/6
Çayıra getirdim yozu
Ayvaz kimden aldın sazı
Saz pahası yirmi yozu
Al Ayvazım ver evladım

Ayvaz güldü:
-Yok Kürdoğlu. Sazım satlık değil, dedi.
Bunun üzerine Köroğlu bir daha aldı:
2/7
Yücelerden gelir soyun
Gel eyleme bana oyun
Saz pahası elli koyun
Al Ayvazım ver evladım

Ayvaz yine satmadı. Köroğlu üsteledi:
2/8
Ayvaz bana ver bu sazı
Sensin yiğitler zorbazı
Yüz koyun sazın pahası
Al Ayvazım ver evladım

Ayvaz şaşkınlıkla sordu:
-Yüz koyun mu?
Köroğlu aslı yok yaylasındaki koyunları bol keseden dağıtıyordu:
-He gurban! Yüz koyun.
-Sattım gitti!
-Yaz gurban. Senedin altına ekle. Olur ya, insanoğlu çiğ süt emmiştir. Belki vaz geçerim.
Ayvaz senedin altına saz pahası yüz koyunu ekledi, Köroğlu “ALİ” mührünü bastı.
Ayvazın arkadaşlarından biri Köroğluna takıldı:
-Kürdoğlu!
-He gurban?
-Kafan iyi mi?
-Eyi gurban.
-Bir saza yüz koyun veren kafanın neresi iyi?
-Bizim kafa kürdüvâridir yeğen. Yüz koyun da verir, bin koyun da... Ben senet verdim mi?
-Verdin.
-Eh… Gerisinden korkma.
Köroğlu Ayvaza:
-Oğlum Ayvaz, dedi, hele bir tas daha doldur.
Ayvaz altın tasla teştten rakıyı aldı. Köroğluna uzattı.
Köroğlu rakıyı içti. Sazı yeniden kucağına aldı. Görelim ne söyledi:
2/9
Ayvaz bana ver bu tası
Sensin yiğitlerin hası
Yüz koyun tasın pahası
Al Ayvazım ver evladım

Ayvaz “Satmam.” dedi, Köroğlu üsteledi.
2/10
Ayvaz sen bu sazdan vazgeç
Dolusuyla sen bize geç
Yüz koyun,sekiz yüz öveç
Al Ayvazım ver evladım

Ayvaz yine satmadı. Bunun üzerine Köroğlu tasın pahasını artırdı:
2/11
Ayvaz bu tas benim olsun
Bahçeni sümbül bürüsün
Çevir Kürdün bir sürüsün.
Al Ayvazım ver evladım.

Deyince Ayvaz kabul etti.
-Sattım Ağa! dedi.
Senet yeniden çıkarıldı. Yazıldı. Köroğlu, altına “ALİ” mührünü bastı. Ayvaz yavaş yavaş Köroğluna ısınıyordu. Köroğlunun bol keseden dağıttığı koyunlar, Ayvazı Köroğluna yakınlaştırıyordu. Bunu sezen Köroğlu sevindi. Sevincini saza döktü:
2/12
Seni Haktan dilemişim
Varım sensin Kasaboğlu
Arş-ı asumana çıktı.
Zarım sensin Kasaboğlu

2/13
Seni bana veren Haktır.
Kerimdir ihsanı çoktur
Senden gayri yiğit yoktur
Canım sensin Kasaboğlu

2/14
Kürdoğlu der acem acem
Elif dizer be’dir hecem
Hem ustamsın hem de hocam
Ustam sensin Kasaboğlu

Deyip bağladı.
İçki âlemi o gece geç saatlerece sürdü. Sabaha karşı dağıldılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder