Köroğlu Hikayesi

Hacı Ali ÖZTURAN

(Geçen Sayıdan Devam)


Ali Kıratın kolanını bir karış kısalttı. Çıkıp eyere oturdu. Varıp Bozgediğe dikildi. Meğer bir çerçi oradan geçiyormuş. Önüne bir eşek kat-mış, Bozgediğe doğru gelmekteymiş. Ali nâralayıp tepesine dikilince, çerçi-nin rengi attı. Alinin ondalığını, cıncık boncuk nesi varsa verdi. Ali sevinçle babasının yanına döndü.
-Düşmanıyın ömrü bu kadar olsun baba!
Diyerek çerçiden aldıklarını babasının kucağına attı..
Deli Yusuf baktı ki ondalık diye oğlu bir iki cıncık boncuk veriyor. Fır-lattı, Alinin suratına çarptı. Kızdı, bağırdı:
-Ben sana çerçi soy demedim. Kervan soy dedim.Utan be! Allahın çer-çisinden ne istiyorsun? Ona mı gücün yetti? Şimdi git, bana kervan ondalığı getir.
Ali yeniden Bozgediğe indi. Yusuf kulağını vermiş Bozgediği dinliyor-du.
Biraz sonra büyük bir kervan Bozgediğe doğru yaklaşmaya başladı. At-ların kişnemeleri, develerin böğürtüleri, çıngırak sesleri Bozgediğece duyu-luyordu. Ali dikkatle baktı. Kervanda koruma da vardı. Kervancılar, koru-malar, uşaklar… Sayıları otuz kadar vardı. Bu kervan soyma işinde daha önceleri Ali hep ürkerdi. Korkar, çekinirdi. Ama bugün içinde öyle bir kor-ku duymadı. Kervandakileri koyun, kendisini kurt görüyordu.
Kervan iyice yaklaşınca Ali Kıratı mahmuzlayıp meydana çıktı. Nâraladı... Kıratın üstünde şahin gibi kervancıları süzdü. Kıratın dizginini saz misâli alarak kesik makamdan söyledi:
Sana derim ey bezirgân
Hani benim ondalığım
1/66 Bozgediktir bize mekân
Hani benim ondalığım
Kervandakiler şaşırdı. Bıyıkları yeni terlemiş, yapayalnız bir delikanlı-nın gelip yol pacı istemesine şaşırdılar. Acaba gediğin ardında bu delikanlıyı öne süren bir eşkıya çetesi mi vardı? Meğer kervanın baş koruması Deli Hoylu adında bir yiğitmiş. Bezirgân Hoyluya işaret etti. Hoylu atını sürdü. Varıp Alinin karşısına dikildi. Aldı Deli Hoylu:
Korumayım bu kervana
Savuş çocuk git başımdan
1/67 Ondalık vermem adama
Savuş çocuk git başımdan
Ali Hoyluyu süzdü. Hoylunun kafası kümbet gibiydi. Alnının çatı bir karıştı. Kaşları dört parmak enindeydi. Gözleri bakır tas gibiydi. Bıyığının bir tarafı bir toz süpürgesi olurdu; bıyığını üç kez bükmüş, al yanağına o-turtmuştu. Göğsü taraba tahtası kadar genişti. Sırtı ekmek tahtası gibiydi. Ama yiğitlikte Alinin de Hoyludan geri kalır yanı yoktu. Ali ürkmedi. Aldı Ruşen Ali, görelim ne dedi:
Kılıcıma zırh dayanmaz
Gürzüme kalkan dayanmaz
1/68 Ondalıksız yol verilmez
Hani benim ondalığım
Aldı Deli Hoylu:
Çekil çocuk kesme yolu
Çok sağları ettim ölü
1/69 Kimin oğlu kimin dölü
Savuş çocuk git başımdan
Aldı Ruşen Ali:
Körünoğlu derler bana
Şimdi anlatırım sana
1/70 İstersen buyur meydana
Hani benim ondalığım
Deli Yusuf kulağını vermiş, soluk bile almadan dinliyordu. Ali böyle bağlayınca, aldı Deli Hoylu:
Hoylu der ki elim pençe
Söz kâretmedi bu gence
1/71 Ben şâhinim sen toy serçe
Savuş çocuk git başımdan
Ali bir kez de ondalığını dilden istedi :
-Hoylu Bey, söyle ağana ondalığımı versin! Yoksa talan ederim bu ker-vanı!
Hoylu Bey güldü :
-Bana avuç avuç para veriyorlar ki, senin gibileri kervana bastırmaya-yım diye. Bıyıkları yeni terleyen çocuğa yol pacı mı vereceğim.
-Keramet sakalda bıyıkta değildir Hoylu Bey. Sana bir erik çekirdeği hi-kâyesi anlatayım da dinle:
“Değirmenin birine bir adam gelmiş. Kafası kümbet gibi, alnının çatı bir karış, kaşları dört parmak eninde, gözleri bakır tas gibi, bıyığının bir yanı toz süpürgesi olur. Sırtı ekmek tahtası gibi, göğsü taraba tahtası gibi. Çamdalı gibi bir babayiğit. İki kişinin elleşip tek tek taşıdıkları buğday çu-vallarını katırın üzerinden, birer eliyle çekip kaldırmış. İki elinde iki çuval, sallaya sallaya değirmene götürünce oradakiler bu adamın yiğitliğine şaşı-rıp, fısıldaşmışlar. Adam onları duymuş, demiş ki:
-Benim babayiğitliğimden mi konuşuyorsunuz?
-He, demişler.
Adam demiş ki:
-Ben falanca köyün çömelip ürüyeniydim. Astığım astık, kestiğim kestik-ti. Bir gün dağda onbeş-onaltı yaşında bir çoban gördüm. Dedim ki, “Ulan çoban, karnım acıktı. Bir kuzu kes de yiyeyim. Bana falanca derler.” Çoban, “Bu kuzu elin malı, ben kesemem.” dedi. Anan aşağı, baban yukarı derken, biz çocukla kapıştık. Çocuk beni kaldırdığı gibi yere vurdu. Ellerimi bağla-dı. Orada bir erik ağacı vardı. Oturup erik yemeye başladı. Eriği yiyor, çe-kirdeğini baş parmağı ile işaret parmağı arasında sıkıştırıp hızla kaydırarak suratıma atıyordu.
Yedi attı, yedi attı derken benim yüzüm kan içinde kaldı. Bu yüzümdeki çaparlar çiçek hastalığının izi değil, çekirdek izi. Yaa kardaşlarım, elde neler var. “
-İşte böyle Hoylu Bey! Yiğitlik bileğe, yüreğe bakar. Denemek istersen gir meydana!
İki yiğit kılıçlarını çektiler. Ali Kıratın kulağına eğildi. Dört satır söyle-di:
Karşılaşıp ayrılınca
Çarkedip geri dönmeli
1/72 Arkasından ulaşınca
Enseye kılıç vurmalı
Kırat kişneyip başını salladı. Kervandakiler buna da şaştılar.
İki yiğit atlarını mahmuzladılar. Şimşek gibi birbirlerine girdiler. Hoylu saldırdı, Ali kalkanını tuttu. İki at birbirinden uzaklaşırken Kırat birdenbire çark edip geri döndü. Ali Hoyluya yetişti.Yine de kıyamadı. Hengeyledi, hüngeyledi, kılıcın tersiyle Hoylunun ensesine hıngeyleyince, dalında yet-miş taşlı armut gibi, atından düşürdü. Kıratın bu kıvraklığı, kervandakileri korkutmuştu. Kırat altındayken bu delikanlıyla başa çıkılamazdı.
Kırat Deli Hoylu’nun çevresinde dolaştı. Hoylu, kendine gelince:
-Gençsin, bıyığın yeni terlemiş ama beni yendin. Helâl olsun. Al ondalı-ğını bırak bizi.
Ali atından indi:
-Yoook, dedi. Seni güreşte de yenmeden bırakmam. Şimdi bırakırsam, “Atın hüneriyle yendi.” derler. Kendi hünerimle de yenmeliyim seni.
Ali belinden yukarısını soyundu. Çınar dalları gibi kolları meydana çık-tı.
Hoylu bu fırsatı kaçırmadı. Soyunup Alinin karşısına çıktı. Güreşe baş-ladılar. Ali, Hoylu Beyin boynunu kaptı. Sağ ayağını çengel edip, Hoylunun bacağına doladı. Kaldırıp sırtüstü vurdu. Hoylu şaşkına dönmüştü. Ali:
-Bu sayılmaz Hoylu Bey, dedi, bir daha güreşeceğiz.
Yeniden kapıştılar. Ali bu kez tek daldı. Hoylu Beyi bacağından tutup, göğsüne dek kaldırdı. Öteki bacağına içten çengeli vurdu. Göğsüyle Hoyluyu itip, sırtüstü düşürdü. Sıçrayıp kalktı.
-Hah! Şimdi oldu işte Hoylu Bey. Sana demedim mi, bıyıkta keramet yoktur diye?
Hoylu şalvarını silkerek kalktı:
-Eline sağlık yiğit, dedi. Diyecek hiç bir şey yok, benden yiğitmişsin. Beni yanına alır mısın? Bu kadar adama hizmet edeceğime, senin gibi bir yiğide hizmet ederim daha iyi.
Ali onayladı:
-Eğer kararın kesinse bizimle kal.
-Kararım kesin.
-Öyleyse şu yana geç!
Ali, bezirgândan ondalığını aldı. Kervana yol verdi. Hoylu ile birlikte, Deli Yusufun beklediği yere doğru atlarını sürdüler.
Deli Yusuf, nal seslerinden gelenlerin iki kişi olduğunu anladı. Sordu:
-Yanındaki kim oğlum?
-Hoylu Bey adında bir yiğit. Bizimle kalmak istiyor.
Deli Yusuf Hoyluya kesim kesti:
-Burada emir oğlumdan çıkacak. Kesinkes zulüm yapılmayacak. Kim-senin namusuna dolanmayacaksınız. Zenginden alıp yoksula vereceksiniz. Bunları kabul ediyor musun?
Hoylu Bey:
-İyi güzel konuştun Baba… Kimsenin ırzında namusunda gözüm yok. Hepimiz ırz, namus sahibiyiz. Namusun ne olduğunu biliriz. Köroğlu mese-lesine gelince; gördüm ki Köroğlu yaşça benden küçük ama iş yiğitliğe ge-lince, benden yiğit. Bu yüzden, Köroğlu gibi yiğit birini ağa olarak kabul ederim.
Hoylu Beyin katılmasından sonra pek çok kervan soydular. Köroğlunun ünü hanlarda, kervansaraylarda, kapalıçarşılarda dilden dile dolaşmaya baş-ladı. Dağdeviren gibi, Zincirkıran gibi; Köse Kenan, Kabresığmaz, Selamvermez, Ecelalmaz, Darıdeğmez, Sopayadoymaz, Postalpatlatan, Tepedelen, Eceliyakın gibi ünlü yiğitler, zaman zaman Köroğluna katıldı. Bunlardan kimi yalnızdı, kimi adamlarıyla katılmıştı.
Köroğlu bunları binbaşı yaptı. Her birinin emrine bin kişi verdi. Görev bölümü yaptı.
Bu katılmalardan sonra Köroğlu bir mühür kazdırdı. Okur-yazar olma-dığı için mühür kullanıyordu. Yol pacını aldığı her kervana mühürlü belge veriyordu. Bu şu demekti; “Ben Köroğlu… Bu kervandan aslan payımı al-dım. Bundan böyle bu kervandan hiç kimse ondalık istemeyecektir. Bu müh-rü taşıyan kervana sataşanlar cezalandırılacaktır.”
İlk zamanlarda mühür konusunda terslikler oldu.Köroğluna ondalık ve-ren kervanları, başka eşkiyalar da soydu. Bezirgânlar bu durumu Köroğluna şikâyet etti. Köroğlu bu eşkıyaları yakalattı. Bozgediğin önünde, bir uyuz eşeğe ters birdirerek dolaştırdı. Eşkıyalardan aldığı paraları bezirgânlara geri verdi. Zaman zaman birkaç eşkıyanın cezalandırılması, Köroğlunun ününü artırdı.
Artık Köroğlu Bozgediğe inmiyordu. Sıra kimde ise, Bozgediği tutuyor;
-Köroğlu Ağamın selâmı var. Ondalığını istiyor, diyordu.
Kervancı ondalığı vermeye dünden râzıydı. Şurada burada soyulmaktan-sa, Köroğluna ondalığını verir, kervanı güvenceye alırdı. Onda bir yol pacını vermek istemeyenlerse, güneyden Konyadan dolaşıyorlardı. Böylece yolları uzuyordu ve Köroğlunun güvencesinden uzak, eşkıyalarla uğraşıyordu.
Köroğlu zenginlerden aldığı yol pacını yoksullara dağıtmaya başlamıştı. Köylerdeki saygın, dürüst insanlarla görüşüyor, onların verdikleri listeye göre gereken yere, yeterli yardımı yapıyordu. O tam bir yoksul babasıydı. Nişanlılara, yeni evlilere, yaşlılara, borçlulara; altın, akçe, kumaş, yiyecek dağıtıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder