Köroğlu Hikayesi

Hacı Ali ÖZTURAN

(Geçen Sayıdan Devam)


-İşte mal canın yongası olduğu için verirler. Buna, onu verip dokuzu kurtarmak denir. Şöyle… Senin ünün şanın artınca ününü duyanlar yanına gelir, kanadının altına sığınır. Onlara baş olursun, ağa olursun. Askerlerin çoğalıp, ünün cihanı tutunca bir mühür kazdıracaksın. Ondalığını aldığın kervana mühürlü bir kâğıt vereceksin. “Ben bu kervandan ondalığımı aldım, bu kervanı hiç kimse soymasın!” diye belge vereceksin. Eğer sen soyduktan sonra başkaları da soyarsa,s oyanlardan hesap soracaksın. Yâni, bir kervan-dan bir kez ondalık alınacak. O kervan bilecek ki, “Ben bu adama ondalığı verirsem, beni başka hiç kimse soyamaz.” Ama dediğim gibi, ondalık aldı-ğın kervanı soyan olursa hesap soracaksın. Anladın değil mi?
-Anladım baba.
-Ama bu sonraki iş… Şimdi senin yapacağın şu: Silahlarını kuşanacak-sın. Kırata binip Bozgediğe çıkacaksın. Gelen kervanlardan ondalığını ala-caksın.
Ali, “Peki Baba.” dedi ama, dediğine kendisi de inanmadı. Onsekiz ya-şındaki bir çocuk, koca kervana ne yapabilirdi ki… Bunlar büyük işlerdi. Bu işlerin altından kalkmak kolay değildi.
Yemekten sonra Deli Yusuf sazı aldı. Görelim ne söyledi:
Yücesinde namlu namlu kar yatar
Bizim eller Çamlıbeller bu beller
1/53 Etrafında soğuk pınarlar akar
Bizim eller Çamlıbeller bu beller

Dolandık da geldik bu güzel yurda
Bundan sonra durağımızdır bura
1/54 Fırsat verme hem çakala hem kurda
Bizim eller Çamlıbeller bu beller

Deli Yusuf der ki bu dağlar yüce
1/55 Gözlerim görmüyor tarifim nice
Bu dağlarda olur aslanlar hoca
Bizim eller Çamlıbeller bu beller
-Şimdi vakit geç oldu, yatalım oğlum.
Maşlahlarını yorgan gibi üstlerine aldılar; poşularını dürdüler, yastık gi-bi başlarının altına aldılar. Yatıp uyudular.
Gece olup da yaban hayvanları ulumaya başlayınca Alinin içine korku düştü. Korkudan iyice babasına sokuldu. Deli Yusuf içinden, “Eyvah!” dedi. “Şu çocuk mu benim öcümü alacak ?Kurttan çakaldan korkan şu çocuk mu Hüseyin Paşayı cezalandıracak? Eyvah ki eyvah! Vay benim talihim.”
Deli Yusufu uyku tutmadı. Saatlerce sağa sola döndü, durdu. Tanrıya yalvardı .
-Tanrım, atsa yetiştirdim. Yiğitse yetiştirdim. Bu zalim Paşadan öcümü almak için sen yardım et! İşimizi rast getir Tanrım.
-Ertesi gün Deli Yusuf erkenden kalktı. Çamlıbelden aşağı akan suda elini yüzünü yıkadı. Sonra Aliyi uyandırdı:
-Kalk oğlum, kalk. Erken kalkanın rızkını Tanrı verir. Kırata bin, yuka-rılara çık. Elma, taşlı armut, alıç, muşmula, kiraz, böğürtlen, ne bulursan topla. Okunu yayını al, belki tavşandan kuştan bir av vurursun. Unutma! Bundan sonra bizim mekânımız Bozgedik.
Deli Yusuf oturdu. Sazını kucağına aldı. Bakalım ne söyledi. Aldı Deli Yusuf:
Akar ab-ı hayat, biter yemişler
Aslan gibi bu yerlerde kalmalı
1/56 Yürü oğlum burda aslanlar yatar
Aslan yatağında aslan olmalı

Bu dağlarda türlü meyveler biter
1/57 Dallarında şeyda bülbüller öter
Bu dağlarda âsi aslanlar yatar
Aslanın başına aslan olmalı

Yarın burdan kalkıp inmeli düze
Allah yardım eder bu işte bize
1/58 Basmalı kervanı çıkmalı yüze
Bu dağlarda mesken tutup kalmalı

Topuzu çekmeli yola durmalı
Sonunu düşünme n’olup n’olmalı
1/59 Bezirgân bozmalı çerçi vurmalı
Aslan gibi olup nara salmalı

Deli Yusuf derler benim adıma
1/60 Rahmetme her kulun asla dâdına
İşte nasihatım budur zatına
Zalimi kesmeli kervan basmalı
Ruşen Ali, babasının zaman zaman söylediği öğütleri dinliyor, kafasında evirip çevirerek doğruluğunu kabul ediyordu. Böylece Alinin kafasında na-sıl bir yol tutması, nasıl bir yiğit olması gerektiğinin sınırları çiziliyordu.
Ali silahlarını kuşandı. Kırata bindi. Çamlıbele doğru tırmanmaya baş-ladı. Yabanıl meyveler topluyordu. Küçük bir kaynak gördü. Küçük büngültülerle su yerden çıkıyor, aşağıya doğru akıyordu. Köpük köpük bir kaynaktı. Kıratı kaynağa sürdü, suladı. Kırat biraz içti. Kişneyerek geri çe-kildi. Ali şaşırdı. Her içişte bir helke su içen Kırat, nasıl olur da bu suyu içmez ya da içemezdi. Attan indi. İki avucunu birleştirip su doldurdu. Üze-rinde beyaz bir köpük vardı. İçti… Damarlarına kımıl kımıl bir canlılık ya-yıldı. Değişik bir lezzeti vardı suyun. Bir avuç daha aldı. Bu kez de suyun üzerinde sarı bir köpük vardı. İçti… İçtikçe damarlarına dek bir sıcaklık, bir ürperti dağıldı. Bir avuç daha aldı. Bu kez de suyun üzerinde mavi bir köpük vardı. İçti... İçtikçe damarlarına mercan közler dağıldı.
Yeterince meyve toplayan Ali Bozgediğe doğru inmeye başladı. Birden babasını gördü. Çarpına çarpına yukarı doğru tırmanıyordu. Ali şaşkınlıkla sordu:
-Baba nereye?
-Yukarıda küçük bir kaynak gördün mü?
-Gördüm… Kıratla biz içtik. Değişik bir tadı var.
-Aman oğlum, beni hemen oraya götür.
Ali eğildi. Babasının kolundan tutup atın terkine attı. Kıratın yönünü kaynağa çevirdi. Kırat durumun önemini kavramıştı. Ön ayaklarını kısalt-mış, arka ayaklarını uzatmıştı. Böylece binicilerini yormuyordu. Çalıların arasından kaplan gibi sıyrılıp geçiyordu. Kaynak yerine geldiklerinde Ali şaşırdı: Su yoktu… Az önce büngüldeyerek akan köpüklü su yoktu.
Deli Yusuf heyecanla sordu:
-Geldik mi?
-Geldik ama su kurumuş baba.
-Çamuru da mı yok?
-Kupkuru olmuş baba. Çamuru da yok.
-Eyvah! Yetişemedik .
-Ne oldu baba?
Deli Yusuf açıkladı :
-Oğlum, sen gittikten sonra uyumuşum. Düşümde ak saçlı, ak sakallı, ak sarıklı, ak cübbeli, ak gömlekli, ak tesbihli yaşlı bir adam gördüm. “Yusuf, kalk oğlum, uyan!” dedi. “Senin gözüne merhem olacak bir su var. Çamlıbelde akıyor. O suyla üç kez yüzünü yıkarsan gözlerin açılır.” Yaşlı adam öyle dedi ama yetişemedik. Yazgı böyle. Ne desek, ne yapsak boş. Eninde sonunda ulu Tanrının dediği oluyor.
Kırata binip Bozgediğe doğru inmeye başladılar. Yusuf üzgündü. Ali üzgündü, Kırat üzgündü. Cenazeden döner gibiydiler. Birden Deli Yusuf canlandı:
-Siz içtiniz mi o sudan?
-İçtik baba. Kırat da içti, ben de içtim. Değişik bir suydu. Köpük köpük-tü. Bir avuç aldım, üzerinde beyaz bir köpük vardı.
-İçtin mi?
-İçtim.
-Beyaz köpük ölmezlik verir oğlum. O su ab-ı hayattır. Bundan sonra sana ölüm yoktur. Eee?
-Bir avuç daha aldım. Üzerinde sarı bir köpük vardı.
Deli Yusuf heyecanla sordu:
-İçtin mi?
-İçtim.
-Sarı köpük yüreklilik verir oğlum. Seni artık hiç kimse korkutamaz. Eee?
-Bir avuç daha aldım. Bu kez de üzerinde mavi bir köpük vardı.
-İçtin mi?
-İçtim.
-Mavi köpük âşıklık verir. Bundan gayrı sana bir de saz gerek. İster tel-den, ister dilden söyle, artık sözler ağzına Hakk tarafından dürülür gelir. Amma oğlum, sana baba öğüdü, bu yeteneklerini kötüye kullanma! Kimse-nin malında, namusunda gözün olmasın. Gücünü kullanarak zayıfları ezme.




SİFTAH VE DELİ HOYLU


Bozgediğe varınca Deli Yusuf sazını aldı.Aliye söyledi. Bakalım ne de-di:
Var oğlum soyun meydana
Vay bu er neci desinler
1/61 At kişnesin kana kana
Vay bu at neci desinler

Çelik çeliğe değmeli
Zoryiğitler baş eğmeli
1/62 Yaya koyup gözlemeli
Vay bu ok neci desinler

Kırat rüzgar gibi essin
Yerin damarını kessin
1/63 Bozgedikten toz yükselsin
Vay bu yer neci desinler

Top kumaşlar arşın arşın
Baharatlar kimyon tarçın
1/64 Yol pacını yola saçın
Vay bu zer neci desinler

Yusuf der çoğa güvenme
Körün oğlusun yerinme
1/65 Sorarlarsa de çekinme
Vay körünoğlu desinler
Deyip bağladı. Sonra oğluna dilden söyledi :
-Artık Bozgediğe çık. Gelenden geçenden ondalığını iste. “Kimsin, neci-sin?” derlerse “Körünoğluyum!” de. Unutma, Kırat kırk yiğitten iyidir. Var işin rast gelsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder