Varidât

Şeyh Bedreddin

Ulu Tanrı, “Oysa Allah onları ardlarmdan çevirmiştir” buyurmuştur. Benzetmek gibi olmasın, Zeyd nasıl bütün yönleriyle gövdesindeki üyeleri kaplıyorsa, Allah da bütün dünyayı kaplamaktadır. Zeyd’in gövdesinin her üyesi, onun isteğiyle kıpırdar ve iş yapar. Bu üyeler Zeyd’in açık görünüşüdür, O istediği biçimde her üye ortaya çıkar. Mesela elde tutmak, ayakta yürümek, dilde konuşmak ve kulakta dinlemek gibi işler, bu türlerdendir. Buna dayanarak konuşan duyandır, yürüyendir, tutandır ve bu kişi Zeyd’dir. Zeyd bütün bu işleri bir bütün olarak yerine getirmekte; çünkü o, bölünmeyi kabul edemez. Görmüyor musun? Zeyd birini dövdüğü zaman, dövülen kişi, beni Zeyd dövdü der. Fakat Zeyd’in eli dövdü diyemez. Zira Zeyd bölünemez bir bütündür. Fakat el gövdede görünüş alanına çıkmıştır. Bu bedene Zeyd denmiştir, çünkü duygu yönünden arada fark yoktur. Yoksa gerçek Zeyd sözünü ettiğimizdir. Zeyd’ in bütün üyeleri konuşur, döver, duyar veya yürürse, işler bölümlere ait değil, bütüne aittir. Mesela her bölüm bir bütün olarak ben Zeyd’im dese, bu durum Zeyd’in çokluk halinde bulunmasını gerektirmez. Yüce Allah’ın da böyledir. Benzetmek gibi olmasın, beden nasıl Zeyd’in görüntüsü ise, dünya da Allah’ın görüntüsüdür. Bundan dolayıdır ki, bütün işler ona isnat edilir. Allah’tan başka söyleyen, duyan, hareket eden ve iş yapan yoktur.
Yüce Allah ‘Eğer kasabaların halkı inanmış ve bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar, bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik,” buyurmuştur. Bu da şu demektir: Varlığı duyulanlar yolumuzda uğraşıp, çaba harcasaydılar onlara mülk ve melekut alemlerinin yollarını açardık; her iki alemin gerçeklerini aydınlatan ilahi ilham ve bilgileri kolayca verirdik. Gökler melekutün ve yeryüzü de mülkün belirtileridir. İnsan konuşan nefis ve bedenden ibarettir ve her birinin rızkı ve gıdası vardır. İnsan nasıl bedeninin bölümleri için uğraşıyorsa, aynı biçimde ruhunun bölümleri için de uğraşmalıdır. Akıllı kişi odur ki, ruhunun rızkı için koşar. Bunun aksini yapan hüsrana uğrar.
Hazret-i Peygamber, “Çağınızın günlerinde Allah’ın solukları vardır; çalışın ve onları kazanmaya bakın” demiştir. Bunların anlamlarıyla olgun kişilere dair belirtiler bulunduğunu anladım. Hazret-i Peygamber, “Kişi sevdiği toplumdan sayılır”, demiştir. Zira nesneye yaklaşan nesne ile belirlenir.
Buraya kadar yazılanlar, Allah rahmet etsin Şeyh Bedreddin Simavnalı’nın “Varidat” adlı eserinden yazılmıştır. Her Peygamber ve veliye yaşadığı çağda karşı çıkılır, inkar edilir ve ona pek az kişi inanır. Fakat ölümünden sonra ismi ebedileşir, insanların çoğu ona inanmaya başlar ve sevmeye yönelirler. Acaba bunun sırrı nedir? Buna cevap olarak şunları söylüyorum: İlk olarak onu kıskananlar, ona karşı çıkar, etrafa hakkında kötü dedikodular yaymaya başlarlar. Bu dedikodular halkın fıkrini karıştırır ve inançlarını azaltır. Ölümle birlikte ceset ölür; fakat, gerçek olağanüstü anlamlar kalır ve böylece sevilir ve ona inananlar artar. İkincisi ise, peygamber veya veli onlarla birlikte yaşarken onu görür, konuşur ve içli dışlı olurlar. Bundan dolayı da, aradaki sevgi ve inanç özelliği zayıflar. Üçüncüsüne gelince, Gerçek aşamalı olarak ortaya çıkar. Dördüncüsü de, daha önceki hususlardan güçlü olup, insanlar peygamber ve velilerin normalin dışında oldukları kanısında yanılıyorlar. Onları yemek yerken ve çarşılarda yürürken gördükleri için şaşırıyorlar ve o da bizim gibi insandır diyorlar. Onlar peygamberin yemek yememesi, çarşıda yürümemesi ve bizim gibi insan olmaması düşüncesindeydiler. Böyle sandıkları için ayetlere de dil uzattılar. Onların düşüncesine göre Kur’an’da peygamberin olağanüstü işler yapabileceğini söylüyor. Onlar ayrıca peygamberin istediklerini yerine getirebileceğini de talep etmektedirler; onu böyle görmeyince, tıpkı daha önceki çağlarda yaşayan benzerleri gibi, peygamberleri inkar etmeye başlarlar. Onların bu tutumları çürük iddialara dayanıyordu. Belli bir zaman geçtikten sonra, akılları eksik olanlar, çağlarındaki olgun kişileri inkar ederler, halbuki daha önceki olgun kişileri de görselerdi, yine inkar edeceklerdi. Şimdi yaşıyanlar da, onlar gibidir. Bu tür olağanüstü niteliklerin peygamber ve velilerde bulunmasına dair beyinlerinde yerleşen düşünce sahipleri bu düşüncelerden vazgeçemiyorlar. Halbuki bu düşünceler şimdi olmayacağı gibi, gelecekte de gerçekleşemez. Onların şimdiki velileri inkar edip, geçmiştekilere inanmaları bundandır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder