Köroğlu Hikayesi

Hacı Ali ÖZTURAN

LALA HÜSEYİN PAŞA KIZIYOR

Hafif bir yağmur çeyrek saat yağdı dindi…
Hüseyin Paşanın heyecanı Bey Çayırına varıncaya dek daha da arttı. Sonunda Deli Yusuf uzaktan göründü. Paşa Kasapbaşı ile atbaşı gidiyordu. Konuğuna az sonra göstereceği atın gururu içindeydi. Uzaktan Yusufu seçti. Yanında bir at vardı, iki de tay.
-Acaba, diye düşündü Paşa, bulduğu atın tayları mı bunlar?
İyice yaklaştılar. Evet bir at, iki de hastalıklı uyuz tay vardı. At da öyle ahım şahım değildi.
-Hoş geldin Paşam, dedi Deli Yusuf, düşmanının ömrü bu kadar olsun. İşte tayları buldum. Biri senin, biri benim.
Yusuf uyuz taylardan birini sağrısından iteleyerek ortaya sürdü. Az önceki çeyrek saatlik yağmurun ıslattığı çimenlerden kayan tay, bu itelemeye dayanamayarak yanının üstüne “Şırlaap!” diye düşmesin mi?
Kasapbaşı güldü. Ağalar, beyler gülüştü. Paşa kaşlarını çattı:
-Bırak şakayı Yusuf! At hani?
-Aha şu taylar işte Paşam… Sen bunları böyle görüp aldanma; bu seneyi savuşturduk mu bu tayları görenin ağzı açık kalır. Bu taylar deniz aygırının dölü.
Paşa iyice kızmıştı:
-Ulan sen benimle alay mı ediyorsun? diye bağırdı.
-Gözüm kör olsun Paşam, doğru söylüyorum.
-Kendi cezanı kendin verdin Yusuf, diye bağırdı Paşa. İki yıl aradan sonra, ki uyuz tay getiren adamın gözleri zaten kör demektir. Bu gözler görse ne olur, görmese ne olur? Askerler! Yakalayın şunu.
Askerler bir anda Yusufu kıskıvrak yakaladılar.
-Hemen gözlerine mil çekin!
Deli Yusuf ne olduğunu anlayamadı. Askerlerden bir kısmı çalı çırpı toplayıp ateş yaktılar. İki mili ateşte ısıtmaya başladılar.
Yusuf durumun önemini kavramıştı. Tayların değerini bilmeyen Paşayı ayıktırmak gerekirdi.
-Paşam ben de görüyorum, bu taylar uyuz olmuş. Hastalıklı… Ama bunlar deniz aygırının dölü. Bu taylar üç yaşadı mı, bunları tutan at olmaz. Bunlar denizi tozlu yol gibi geçerler. Çalılıklardan, kayalıklardan keklik gibi seker. İnan bana Paşam, doğru söylüyorum, çok değil; altı ay bana izin ver. Ondan sonra ister gözlerime mil çek, ister beni ipe çek.
Paşa kaşlarını çatmıştı. Deli Yusufu duymuyor gibiydi. Oralı olmadı. Dalkavuklar ise, Yusufla tayları kötülüyordu.
Yusuf bu kez de Kasapbaşına döndü:
-Kasapbaşı, söylediklerim elifi elifine doğru. Paşa seni kırmaz. Söyle bana altı ay izin versin. Ondan sonra ne yaparsa yapsın.
-Ben karışmam, dedi Kasapbaşı.
Deli Yusuf üsteledi:
-Aman Kasapbaşı… Amanı bilir misin? Gözlerime yok yere mil çekilecek. Vebalde kalma. Yârın Tanrının huzurunda suçlu olursun. Gel Paşama rica et, bana altı ay izin versin.
Kasapbaşı yine :
-Ben karışmam, dedi.
Bunun üzerine Deli Yusuf Hüseyin Paşaya döndü:
-Paşam bu taylar yarın büyüyünce öyle güzel at olur ki, şahan tutamaz. Görünüşe aldanma. Saltanat sahibinin dalkavuğu çok olur, onlara kanma.
Paşanın çenesinin altına girerek tayları ve Deli Yusufu kötüleyen birkaç kişi başlarını yere eğdiyse de Hüseyin Paşa Yusufa bakmadı bile. Yusuf, Lala Hüseyin Paşaya dilden anlatamayınca, bir de telden anlatmayı denedi:
Bu taylar serpilip ata dönünce
Şahan tutmaz, ok yetişmez at olur
1/22 Bacağı uzayıp döşü dolunca
Rengi donu köpüklerden ak olur

Koç Kırat olacak büyürse eğer
Sırtına vurunca sırmalı eyer
1/23 O zaman cihanın mülküne değer
Ata binip kükreyecek vak’t olur.
Hüseyin Paşa yumuşamadı. Dam dedi, darı demedi. Bunun üzerine Yusuf, Kasapbaşına söyledi. Görelim ne söyledi:
Bu taylar yetişse hazine eder
Kargıdan mızraktan hızlıca gider
1/24 Peh dedirtmek için altı ay yeter
Şahlanıp koşması işaret olur
Kasapbaşı oralı olmayınca Deli Yusuf altı aydan üç aya indi:
Tayları övmeye yetmez kelime
Şan olur büyürse Osmaneline
1/25 Üç aylık bir fırsat geçse elime
Tayların her yanı zarafet olur.
Kasapbaşı Deli Yusufa bakmadı bile. Yusuf bu kez de medet umar gibi ağalara, beylere söyledi:
Deli Yusuf der ki ağaya beye
Yalan konuştular tay kötü diye
1/26 İki gözüm feda bu ikiz taya
Ne desem sözlerim şikâyet olur
Deyip kesti. Deli Yusufun umudu kesilmişti. Ateşin üzerine konan miller kıpkırmızı olmuştu. Cellat milin üzerine tükürünce “Cazzz!” diye bir ses çıktı. Paşanın bir baş işaretiyle cellat Yusufa doğru yaklaştı. Öteki askerler Yusufa çullanmış, kımıldatmıyorlardı. Deli Yusuf, “Bu dünyada en son gördüğüm şey, şu iki tay olsun.” düşüncesiyle, gözlerinden umudu kesip, taylara bakmaya başladı. Tayların ikisi de olanlardan habersiz çayırda yayılıyorlardı. Cellat bir anda milleri Deli Yusufun gözlerine daldırdı. Yusuf acı ile bağırdı, haykırdı. Yusufun bağırmaları Bey Çayırını zangır zangır salladı. Çığlığına kuşlar tüylerini döktü.
Gözlerinden akan kanlar, yaşlar sakalına aşağı sızmaya başlamıştı. İlk anda duyduğu ağrıları azalınca Deli Yusuf acıştı, söyledi; görelim ne söyledi:
Ne suçum var bilemedim ben bunu
Küçük Alim yetim kalır ağalar
1/ 27 Çok emekler çektim hep oldu zâyi
Malım mülkün talan olur ağalar

Ben n’ettim paşama ağalar beyler
Ak gövdemi kızıl kana belerler
1/28 Dostlar ağlar düşmanlarım gülerler
Zulüm bana hayıf oldu ağalar

Deli Yusuf diler ulu Mevlâdan
Paşam kurtulmasın türlü belâdan
1/29 Ak alnıma kara yazmış yaradan
Beni gören ibret alır ağalar
Bey Çayırında çıt çıkmıyordu. Atlar bile boyunlarını düşürmüş Deli Yusufu dinliyordu. Deli Yusuf içlendi, acıştı, bir daha söyledi:
Aktı gözüm yaşı deryalar doldu
Al yanağım kızıl kana boyandı
1/30 Düşman söyledi de paşam inandı
Paşam bana zulüm etti ağalar

At uğruna diyar be diyar gezdim
Ak alnıma kara yazılar yazdım
1/31 Boş yerlere kara bağrımı ezdim
Paşam bana zulüm etti ağalar.

Deli Yusuf bunu böyle söyledim
Elden bir şey gelmez oldu n’eyleyim
1/32 Kader böyle imiş kime ne diyem
Paşam bana zulüm etti ağalar
Lala Hüseyin Paşa, Deli Yusufa tam anlamıyla zulmetmişti ya, zulmü kim kabullenir? Yusufun bunu hakkettiğine inanıyordu. Zulümle suçlanınca iyice kızdı:
-Şunu atına bindirip, salın!
Diye bağırdı.
Deli Yusufu atına bindirdiler. Dizginleri eline verdiler. Paşa:
-Şu uyuz tayları kucağına verin ki, görenler bu cezayı hak ettiğini anlasınlar! dedi.
Yusuf birden canlandı. Tayları kucakladı, bağrına bastı. Çapaklı gözlerinden, katranlı yaralarından öptü. Pis tüylerini sıvazladı. Gözlerinin acısını unutmuş gibiydi. İşte o an Paşadan öç almayı kafasına koydu. Eşkıyalığın ne olduğunu biliyordu. Kendisinin gözü görmüyordu, ama oğlu Aliyi yetiştirecekti. Bu taylara sâhip olan, orduya karşı koyardı. Atının dizginlerini saz misâli tutarak bir daha aldı:
Dinleyin ağalar dinleyin beyler
Sorarım bunları birgün olur ki
1/33 Oğlum Ali koç Kırata binerse
Ararım sizleri bir gün olur ki

Ben yolumu dağ başına çizersem
Sıra sıra koç yiğitler dizersem
1/34 Yiğitler elinden bâde süzersem
Bulurum sizleri bir gün olur ki

Al yanağım kızıl kana boyandı
Akan kandan coşkun sular bulandı
1/35 Düşmanım söyledi paşa inandı
Sorarım bunları bir gün olur ki

Hay n’olanda oğlum Ali n’olanda
Zor düşmanı bölük bölük bölende
1/36 Padişahın divanına varanda
Kırarım belleri bir gün olur ki

Deli Yusuf der ki mecalsiz kaldım
İntikam aşkına kavruldum yandım
1/37 Bir çift gözü verdim bir çift tay aldım
Sorarım bunları bir gün olur ki
Deli Yusufun, bu durumda bile “Sorarım bunları…” demesine kimileri güldü, kimileri de başlarını yere eğerek eziklik içinde sustu.
Deli Yusuf yıllarca dağlarda gezmişti; dağların ne olduğunu, eşkıyalığın ne olduğunu, öcün nasıl alınacağını biliyordu. Söylediklerinin şu anda bir değeri olmasa da, ileride neler yapacağını tasarlamış, bilerek, düşünerek, içinden gelerek erkekçe öç alacağını söylüyordu.
Yusuf atının kulağına eğildi:
Adam dediklerim odun çıkıyor
Benim aziz dostum eve gidelim
1/38 Kime sırt döndümse hançer çekiyor
Evladım, ciğerim eve gidelim

Al yelene altın tarak vurayım
Al sırtına sırma haşa öreyim
1/39 Yediğin arpaya şeker kırayım
Al oğlum,cerenim eve gidelim

Deli Yusuf der ki muhafızımsın
Karanlık dünyamda bana lâzımsın
1/40 Gözümsün, dizimsin,s özüm,sazımsın
Yürü benim yavrum eve gidelim
Deyince, al at kafasını iki yana salladı. Acı acı kişnedi. Sonra evin yolunu tuttu.
Yusufun gözleri görmüyordu ama, al atın hızlanmasından eve yaklaştığını anladı. Bir anda Deli Yusufun çevresine bir yığın insan birikmişti. Yusufa ne olduğunu soruyorlardı, Yusuf onlara karşılık vermedi. Onlarla işi yoktu. Öcünü onlar alacak değildi. At, Deli Yusufun evinin kapısına vardığında, at kişnemelerini ve insan seslerini duyan Ruşen Ali sokağa çıktı. Babasını kanlar içinde görünce çılgına döndü:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder