Köroğlu Hikayesi - Hacı Ali Özturan

AYVAZIN MÜŞTERİLERİ

Köroğlu uyandığında vakit kuşluktu. Ayvaz dükkâna gitmişti. Köroğlu çorbasını içtikten sonra ahıra indi. Kıratın yemini suyunu verdi. Tımarını yaptı. Sonra binip Kasapbaşının dükkânına doğru yola çıktı. Köroğlunun tek düşüncesi Ayvazı nasıl alıp kaçacağı idi.
Dükkânın önü kalabalıktı. Müşterilerin hemen hepsi, Ayvazı görmeye gelen kadınlar ve kızlardı. Kasapbaşı Ayvazı nazardan korumak için dükkâ-nın önünü kafesle kapatmış, yalnız küçük bir delik bırakmıştı. Ayvaz bu delikten para alıyor, bu delikten eti veriyordu. Kadınlar ve kızlar yalnız Ay-vazın parmaklarını, en fazla bileklerini görebiliyordu. Kadınlar ve kızlar o kadarına bile razıydı.
Köroğlu, kadınların arasından geçti. Dükkâna girdi. Gür sesiyle selâm verdi:
- Selamünaleyküm!
Meğer Kasapbaşı da İstanbuldan dönmüş, müşterilere et yetiştirmeye ça-lışıyormuş. Üç-dört tâne kalfa, sallak, dükkânda çalışıyor, dışarıdaki kadın-lara, kızlara et hazırlıyordu.
Hep birden:
-Aleykümselâm! dediler.
Ayvaz Köroğlunu babasına tanıttı:
-Baba, Bermahbupoğlu Ali Ağa bu arkadaş işte.
Kasapbaşı ilgilendi:
-Hoş gelmişsin Ağa!
-Hoş bulduk Kasapbaşı.
-Ali Ağa, adını çok duyardım ama, tanışmak bu güneymiş.
-Ben de senin adını çok duyardım. Kulakları çınlasın babam Yusuf Ağa senden sık sık söz ederdi.
Köroğlunun bu anlamlı sözünden hiç kimse hiçbir şey anlamamıştı.
Kasapbaşı, sallağın birine:
-Bitişikteki kahveden iki kahve al da gel oğlum, dedi.(Köroğluna) Kah-veyi nasıl içersin Ağa?
-Nasıl olursa olsun, amma şekeri bol olsun.
Kahveler geldi. Köroğlu iki höpürdetmede fincanın dibini gördü. Kasapbaşı baktı ki Köroğlu acele ediyor, hemen konuya girdi:
-Sorması ayıp olmasına Ali Ağa, ne için geldin İstanbula. Hayır mı?
-Hayırdır Kasapbaşı. İbrahim Ağa çayırına elli altmış sürü yoz getirmişem. Satmak istiyim. Alır mısan?
-Kaçtan?
-Üsküdarın mal pazarında kaç para ise, ben sana yarı fiyatına satacağım. Eyi mi? Gidip görelim mi?
-Görelim.
Kasapbaşı önlüğünü çıkardı. Ayvaza:
-Oğlum ben İbrahim Ağa Çayırına gidiyorum. Buraların emaneti sana.
Deyince Ayvaz:
-Ben de geleyim baba, dedi, benim de Kürdoğlundan alacaklarım var.
-Neymiş alacakların?
Ayvaz kuşağının arasından senedi çıkardı. Kasapbaşı baktı: Bir tâne dört boynuzlu koç, yüz koyun ve bir sürü Ayvazın alacağı var. Dedi ki:
-Tamam oğlum. Ben alırım sen dükkânda kal.
Bu kez de Köroğlu karşı çıktı:
-Yook Kasapbaşı Ağa, senette kimin adı yazılıysa ben malı ona veririm. Kasapbaşı çaresiz onayladı. Dükkânı kalfalardan birine bıraktılar.
Köroğlu, Kayseri eşeği gibi boyanmış Kırata bindi. Ayvaz kendi atına bindi. Kasapbaşı da, uzun bacaklı bir marzıman eşeğine bindi. Yola çıktılar.
At üstünde sohbete başladılar. Kasapbaşı:
-Eee Ali Ağa, anlat bakalım ne var ne yok?
Deyince Köroğlu Babası Deli Yusufun gözlerine mil çekildiği olayını Kasapbaşına doğrulatmak için konuya girdi:
-Ne olsun Kasapbaşı Ağa… Halımız keyfimiz eyi de, bir Köroğlu ile başımız canımız araya getti.
Kasapbaşı Köroğlunun adını duymuştu:
-Haa şu eşkıya Köroğlu mu?
-He gurban. Lala Hüseyin Paşa bu Köroğlunun babasının gözlerine mil çektirmiş. Köroğlu da öcünü almak için dağa çıkmış.
Kasapbaşı olayı anımsamıştı:
-Deli Yusufun oğlu muymuş bu Köroğlu?
-He gurban. Öyle diyler. Sen Deli Yusufu tanır mısan?
-Gözlerine mil çekilirken ben de oradaydım. Bana çok yalvardı ama neme gerek….
Köroğlu:
-Lo essah mı?
-Doğru söylüyorum. Aynen dediğim gibi oldu.
-Nasıl oldu lo?
-Deli Yusuf, Lala Hüseyin Paşaya bir at getirmek için Erzurumdan ay-rılmış. İki yıl sonra da iki uyuz tayla dönmüş. O tayların deniz aygırı dölü olduğunu söylüyordu. Kim inanır… Deli Yusuf, “Gözüm kör olsun ağalar, bu at deniz aygırı dölü.” deyince Paşa da, “Benimle alay mı ediyorsun? Se-nin gözlerini gerçekten kör edeyim de bir daha benimle alay etme!” dedi. Hemen orada Deli Yusufun gözlerine mil çektirdi. Deli Yusuf çok yalvardı, ama Paşa bağışlamadı. Paşanın konuğu olduğum için bana da yalvardı, ne-me gerek, ben öyle işlere karışmam.
Babasının başına gelenleri bir kez de Kasapbaşından dinleyen Köroğlu:
-Aman Kasapbaşı Ağa, dedi, Çamlıbelin oralara yolun uğramasın. Bu Köroğlu eğer seni yakalarsa, var gerisini sen düşün.
Sustular…
Üçü de düşünceliydi. Ayvaz, bu saf köylüden beş on koyun daha ko-partmanın yollarını arıyordu.
Kasapbaşı ise, Ali Ağadan koyunları ucuza almanın yolunu araştırıyor-du.
Bülbülün üç türküsü var, derler. Birincisi gülün üstüne, ikincisi gülün üstüne, üçüncüsü yine gülün üstüne… Köroğlunun düzeni de Ayvazın üs-tüneydi.
Köroğlu, olmayan sürülerini satılığa çıkarmış, bir kısmını Ayvaza arma-ğan etmiş, ama sonunda Ayvazla babasını İstanbulun dışına çıkarmıştı. İste-se şimdi gürzünü hengeyler, hüngeyler, Kasapbaşının tepesine hıngeyleyince, dalında yetmiş Hacı Hamza armudu gibi yere düşürür, Ayva-zı alır kaçırırdı. Ama o zaman Ayvaz kendisine düşman olurdu. Böyle olur-sa Kasapbaşı bir kez ölürdü. Onun için Köroğlu Kasapbaşını öldürmeyi düşünmüyordu. Sonunda Köroğlu düzenini kurdu.
-Kasapbaşı Ağa, yorulmuşam gurban. Azıcık dinlenek mi?
-Olur, dinlenelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder