GURGUM'DA ZAMAN

80’li yılllar

HİÇ’LİGİN DEMİRDEN AĞIRLIĞI

Bir kaç tel sakalımla kendim Pir-i Mugan olarak görüyorum. Akla zarar fikre ziyan mevzularla cedelleşmeye başlıyorum. Ögrenme denilen o büyülü dünyanın eşiğinden içeri giriyorum. Evet mutlaka öğreneceğim telkinleriyle yola koyuluyorum. Ne var bu böyle olur yada bundan daha iyisini yapabilirim gibi sözler hep aklımda.

Türbeye yakın evde Nuri, Yusuf, meczub oğlan birde ailesinin terk ettiği biriyle günleri aylara ekleyip gidiyorum. Bu muydu üniversite hayatı? Ne üniversitesi yoksa bir deli düzeni içindemiydim? Bildiğimle mücadele ediyor, öğrendiğimle uğraşıyor sefaleti derviş edasında yaşıyordum.

Kaldığımız ev yada pin Konya’da kendi kaderine terk edilen sonrada aman bir kaç kişi kalsın diye verilen bir yerdi. Ev’i önmeli yapan Dergah’a yakın olmasıydı. Ledün ilmi sadece Muayenehanedeydi ve ben onun tam merkezindeydim.

İstanbul caddesinin hemen ortalarında dönülünce Türbe görülen o muayanehane Baybal’ın doktor olarak görüldüğü ama Gönüller Sultanı olduğu mekandı. Doktorluk işi yapılan küçük oda haricinde büyük salon, terasa çıkılan merdiven, yemek pişirilen odalar ve kiler her zaman orada göreve hazır bekleyen bizlerdik.

Ne oluyordu?
Anlamıyordum, bilmiyordum aslında olanlar bir incir çekirdeği mevzusu idi ama o çekirdek bile o vakitlerde sırlarla doluydu.

Yaptığımız neydi?
Yüzlerce yıldır devam eden bir kadim geleneğin öz be öz temsilcileriydik biz evet bizdik ne olduğumuza başkaları karar verirken kendimi hep biz olarak tanımladım.

Ben yoktu!
Büyükler yolun inceliklerini ortaya koymuşlar bağımsız hareket etmeyi kötü görmüşlerdi. Hep onlarlaydım. Yeni yeni bazı kitaplar okuyor ezberlercesine paragrafları yutuyordum.

Hizmet!
Buyrun efendim siz emredin biz onun yerine getirilmesi için herşeyimizi feda ederiz. Sohbetler olurdu. Her akşam bu sorulurdu sohbet var mı yada bu akşam sohbet olabilir aman kaçırmayın telkinleriyle günün akşama ermesini beklerdim.

Kimdi bu işleri yapanlar?
Kendilerini Hakka adayan saf insanlar. Mevlana’nın yolundan gidenler Şahı Nakşıbendin bendeleri, er’lerin erenlerin bu günkü temsilcileri.

Peki bu ulu yolda ben ne oluyordum,
Koca bir Hiç evet bunu böyle öğrendim ben demekten hep çekindim devamlı ‘Hiç’ olmanın kaygısını yaşadım.

Hiç olmak güzeldi ama hayat bana farklı şeyler yüklüyordu. Yaşamak için çalışmam gerekiyor karnımı doyurmam icab ediyor, üstümde başım da bir şeylerin olmasını dayatıyordu. Hiç olunca bunlar olmuyordu! Dervişlik deniliyor uluyoldan bahsediliyor bunların büyüsü beni kuşatıyordu.

Çok inandım!
Etrafımda bulunan kişilerden daha fazla inandım. Asil tabiatım aile terbiyem kötü olmama engel olduğundan kendimi bütün varlığımla hakikate adadım ve Hak hakikatında aşkına gark oldum.

Hizmet ettirildim.
Hiç durmaksızın her türlü işe koyuldum. Zincirsiz köle gibi hayatım bir başkasının emrine verildi ve bunlar Hak’kın adına yaptırıldı. Elimde fırça aylar aylarca nefsimi köreltmek için tuvalet temizliğini aşkla yaptım, gocunmadım çünkü pir efendimizde böyle yapmıştı dedim.

Fakülte mi ne fakültesi?
Meram Yeni yolda bulunan okul hep orada duruyordu. İlahiyat da ihtilal öncesinin farklı gurupları tekrar canlanmaya çalışıyorlardı ama biz çok farklıydık. On iki Eylül’ü yapanların din işleri kendini farklı şekide gösteriyor bazı isimler öne çıkartılılıp topluma lansa ettiriliyordu.

Seksenin ilk yıllarında büyük Şıhlar vefat etti. Yeni veliler posta oturdu onların dinamik özllikleri toplumun ruh kökenlerin de yaşayan bizleri derinden etkiledi.
Konya da yaşayıpta ruhanilikle tanışmamak mümkün mü?

Peki neydi bu dindarlık?
İlahiyatın daha ilk haftalarında büyük kırılmalar yaşadım. Maraş’tan giderken alıp yanımda Konya’ya götürdüğüm dini bilgilerime İlahiyat fakültesindeki bazı hocalar karşı çıkıyor dahası bunlardan dolayı horlanıyor, kınanıyorudum.

Şaşırıp kaldım bildiklerimle öğreneceğim yeni hakikatlar arasında ezilip gittim. Un ufak oldum dağıldım, parçalandım her bir varlığımı yıllar varki toplamaya gayret ediyor farklı boyutlarda kendi yitiğimi buldukça göneniyorum.

Konya İlahiyat Fakültesinde ne çileler çektim ne çilerler?
On sekiz yaşında bir genç din bahsi denilince duran kültürden gelen ben farklı dindarlığın çemberinden geçtim, okul farklı şey söyledi, toplum ayarttı, birlikte olduğum arkadaşlar değişiklikler istedi. Hiç olmak için gayret edene bu yapılırmıydı?

Seher vaktinden evvel uyanırdım.
Konya da Kapı caminin eşiğinde fahri müezzinden evvel bekler caminin kapısının açılmasına eşlik ederdim Hasan amca ben ve müezzin, yaşım mı daha on sekiz onlar mı çok yaşlı.

Kapı Cami Hızır’ın namaz kıldığı yer o camiyi Hızır’a açmak şeref’i yeter evet böyledi ol demler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder