SERKAN TARİFÇİ



SERKAN TARİFÇİ

Güzel bir insan. Işıltılarıyla ufuklar ötesini saran gözlerini gördüm. Delişmen arzularına gem vuran duygularının gök kuşaklarından Mavera’ya yol bulan ezel ebet sevdalısı.
Hz. Mevlana’nın diliyle şöyle demişti yıllar önce Maraş’ta: “ Kusuruma bakmayın benim, dostlar, bağışlayın beni. Ben davullara, bayraklara aldırmayan bir padişahın yoluna düşmüşüm. Deli divane olmuşum. Çok uzaklardan yürüyen bir adam gibiyim ben, çok uzaklardan geçen bir hayal gibi. Ama yokta sayılmam hani, var olan bir şeyim ben.”
Aslen Konyalı. Muhacir pazarına yakın bir yerde mukim dedesi. Tarifçi soy adının onlarla bir ilgisi var.
Ailesini Havzandan tanıdım.
Battı çıktının hemen ötesinde meram yeni yoldaki evlerinde misafir oldum kahvelerini içtim.
Serkan Tarifçi.
İstanbul sevdasında yaşama ülküsünü Polatlarından bir dost. Konya’dan İstanbul’a varıp o kentin büyüsünde kendini bulan bunun içinde gayretler gösteren Fatih.
İstanbul’da “Fizik” okudu.
Kütle ile ağırlık arasındaki nüansı bilir. Üçgenin iç açılılarının derecelerinden haberdar, suyun kaldırma gücüne aşina, ateşin kavurucuculuğuna hayran, E = m.c2’nin sırlarına vakıf.
Maraş’a geldi.
Mercimek tepede bulunan Kahramankent kolejini ilk öğretmenlerinden. Fizik okuttu orada, Maraş’ı yaşamanın Fizik bilgisini öğretmekten daha çok önemli olduğunu anladığında dostluk eşiğimizde hazır ve nazır idi.
O gün Serkan’a şunları dedim:
“Bu ne güzel koku böyle
Bu ne güzel koku
Gül bahçesinden yoksa gelen omu?
Bu ne güzel koku böyle
Bu ne güzel koku.
O pazardan tezcicik yoksa o mu geliyor
Yoksa güzelimiz gerimi geliyor ne?
Bu nasıl yüz böyle
Bu nasıl ışık
Bu nasıl ay beyle, bu nasıl güneş
Mağaradan mı çıktı, dağdan mı iniyor
O yalnızlığın, o dost?
Boş yere arama şarap testisini sen
Koklama onun ibriğini sen boş yere
Şu meyhaneciden mi geliyor sandım onu
Dostum, onu sen kendin girip belleme
Yolda o yapa yalnızsa ne olur
Başında sarık yoksa ne çıkar
Ne bundan güneşe leke olur
Ne ayın gösterişine zarar olur
Bu gece uyuma dostum, uyuma
Bir kolayına getir onu bul
Sarhoşlar meclisine hep böyle
Geceleyin gelir o
Bu gece uyuma dostum, uyuma
Biz duvarda asılı duran resimleriz
Bizi yapan ressamın varlık şavkı
Duvarın üzerine bir vurdu mu
Bakarsın o anda canlanıvermiş, kımıldamışız
Onun Selvi boyu bir göründü mü
Bakarsın dünya güllük gülistanlık.
Kalktı bir salındı, kendini bir gösterdi mi
Bakarsın kıymet koptu gitti
Bakarsın calınus gibi
Hastalar ülkesindedir o
Bakarsın hayret yurdunda
Dolaşır hastalar gibi
Sustum artık ben,
Sustum artık.
Böyle başladı arkadaşlık, geldi Maraş’ı dolaştık, dilimizde İstanbul oldu, Acemlide yürüdük Laleli dedik, Yahudi mahallesinde adımladık, Vezneciler dedik, çocukbahçesine vardık Sultan Ahmet dedik dahası Serkan’la hep İstanbul konuştuk İstanbul masalına dalıp esenliklere gark olduk.
O Maraş’ı sevdi, Ahır Dağına baktı, Musa gibi Turu Sina da ki ilhamlara nazar etti, çayını yudumladı ve derken İstanbul onu tekrar çağırdı.
Maraş’tan ayrılırken beraberliğimizin sırrını sordu O’na şunları dedim: “Kaplana silahsız saldıranı, nehri kayıksız geçmeye çalışanı ve ölmekten yana hiçbir endişe duymayanı yanıma almam. Benimle beraber gelecek kişi, sorumluluğu anlayan ve hazırladığı planları seve seve yerine getirebilen kişidir.”
Yirmi yıl geride kaldı.
Nice insan suretinde yaşayanlarla birlikte yürüdüm yüzlerine baktığımda hiçlik gördüm. Benim görmek istediğim kişiler kutsal insanlar değildir. Görmek istediklerim büyük ve üstün insanlardır. İşte istediğim budur. İyi insanlar, benim görmek istediğim kişiler değildir. ilgi duyduğum kişiler ölümsüzlüğü kazanmış insanlardır! İşte istediğim budur.
Serkan’ bunları gördüm.
Günler geçtikçe Serkan neleri kazandığını anladım, aylar ilerledikçe neyi kazandığını unutmadı ve öğrenmeyi gerçekten sevdi. Ecnebiler onun bu yaptıklarına Felsefe diyorlardı.
Büyük ve üstün insan her zaman memnun ve rahattır. Küçük insan ise her zaman üzüntü ve telaş içindedir.
Serkan’ın hayatında var olan temalar şunlardır: Dürüstlük, gerçeklik, hakikat, iyilik, güzellik, bütünlük, birleşim, bütünleşme ikilemi aşma, canlılık, teklik, mükemmellik, tamlık, adalet düzeni, simetri, ritim, sadelik, zenginlik, kolaylık, evecenlik, kaygı, neşe, kendine yeterlik, seyahat buldukça derinleşme arzusu, gark olma, ütopya, fısıltılar, dağ doruk özlemi.
Bu mücevher işlenecek ortaya hakikatin bin bir yüzünden en güzeli çıkacak!


Ali Büyükçapar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder