Köroğlu Hikayesi

Hacı Ali ÖZTURAN

(Geçen Sayıdan Devam)

-Atının rengi ne?
-Yağız …
-Eyvah kalmadı bende beniz! Çünkü yok burada deniz! Binicisi kim?
-Atı gibi kapkara bir adam.
-Ona Reyhan Arap derler oğlum. Kıratın yükü ağır olmasa hiçbir atlı ye-tişemez. Ah burada deniz olsaydı, su olsaydı, işimiz kolaydı. Vururduk Kı-ratı suya, yağız kalır biz giderdik. Neredeyiz şimdi?
-Sünbüllü Pınardayız.
-İn aşağı, bana bir alama ver.
Ali indi, kuzu kerpiç misâli bir taş bulup getirdi. Deli Yusuf eyere otur-du, Aliyi terkine aldı. Deli Yusuf taşı abasının eteğinin altına sakladı. Deli Yusuf Kıratın solunu Reyhan Araptan yana getirdi.
-Oğlum sen şimdilik karışma. Bu işi ben çözeceğim, dedi. Ben çöze-mezsem iş senin bileğine kalır.
Bu sırada Reyhan Arap da yaklaşıp nârasını atmıştı.
-Heeyyt! Kaçırır mıyım ulan sizi! Reyhan Arapın elinden uçan kaçan kurtulur mu?
Deli Yusuf alttan aldı. Kıratın dizginlerini saz misali tutarak kısa ma-kamdan Reyhan Araba söyledi, görelim ne söyledi:

Yiğit olan olmaz densiz
Meydanlar olur mu ersiz
1/47 Kılıç vurulmaz kalkansız
Kıyma bize Araboğlu

Deli Yusufun kulakları, Reyhan Arabın kendisine ne denli yaklaştığını izliyordu.
Aldı Reyhan Arap:

Satın almadım ünvanı
Ersiz koydum çok meydanı
1/48 Gürzle yırtarım kalkanı
Kıyarım size Eroğlu

Deli Yusuf, Reyhan Arabın iyice yaklaşmasını bekliyordu. Bir daha al-dı:

Arap sana neler oldu
Sana emir bu mu oldu
1/49 Kırat gözüme maloldu
Kıyma bize Araboğlu

Aldı Reyhan Arap:

Ne oldu ki ne olacak
Ne vardı böyle kaçacak
1/50 Kırata paşam binecek
Kıyarım size Eroğlu

Deli Yusuf bağladı:

Deli Yusuf yaşlı pîrdir
Cümlemizi alan yerdir
1/51 İyilik kötülük birdir
Kıyma bize Araboğlu

Aldı Reyhan Arap:

Reyhan Arap yeter gayri
Doğru konuş otur eğri
1/52 İyi kötü ayrı ayrı
Kıyarım size Eroğlu

Deli Yusuf bu kez de dilden söyleyerek Reyhan Arabı oyaladı:
-Reyhan Arap, sen yiğit adamsın. Benim gibi bir körle, şuncacık çocu-ğun peşine düşmek erliğe sığar mı? Bırak bizi gidelim.
-Bırakmam sizi Deli Yusuf. Paşaya karşı gelemem. Ben de emir kulu-yum.
Deli Yusuf üsteledi:
-Yetişemedim dersin ...
-Şanıma gölge düşer. Karakuş kanatlı, korkunç suratlı Reyhan Arabın elinden şimdiye dek hiç kimse kaçamamıştır. Siz kaçarsanız şanıma leke düşer.
Reyhan Arap, Deli Yusufun taş menziline girmişti. Deli Yusuf taşı kap-tı, üzengilerin üzerinde yekindikten sonra hengeyledi, hüngeyledi, Reyhan Arapın alnının çatı şurada deyip hıngeyledi. ”Körün taşı berk değer…” der-ler, Deli Yusufun taşı Reyhan Arapın alnının çatına değdi. Reyhan Arap, tiyeğinde yetmiş tevriz kabağı gibi “Paat!” diye düştü. Deli Yusuf patırtıyı duyunca dirseğiyle Alinin böğrüne dürttü:
-Durma oğlum, in! Yılanın başını ezmenin zamanı! Reyhan Arabın kel-lesini kes!
Ali indi. Kuşağının arasından yılan dili eğri hançerini çekti. Varıp Rey-han Arabın döşüne oturdu. Ali yiğitti, gözü kara bir gençti, ama hiç kelle kesmemişti. Bir türlü eli varmadı. Bu sırada Reyhan Arap ayıldı. Bir de bak-tı ki, kendi yerde, göğsünde hançerli birisi oturuyor. İçinden, “Eyvah, şan derken candan olduk!” dedi. Can tatlıdır, bu kez de Reyhan Arap alttan aldı:
-Etme yiğit, kıyma bana!
Atın üzerinden Deli Yusuf bağırıyordu:
-Daha duruyor musun ulan? Kes kellesini, ileride geride karşına çıkar, başına bela olur!
Reyhan Arap:
-Sana yiğit sözü Ali, dedi. Bir daha yedi göbek sülalene kılıç çekmeye-ceğim. Yeter ki canımı bağışla.
Yusuf:
-Konuşturma Ali, kes! diye bağırıyordu.

Meddahımız,”Kıssa-i mâcerâmız şimdilik burada karar kılmakta…” di-yerek sandalyesinden indi. Başındaki şapkasını dinleyiciler arasında dolaş-tırarak her birinden yirmibeş kuruş, elli kuruş para topladıktan sonra yeni-den sandalyesine oturdu. Dinleyicilerin ilgisini sınamak için sordu:
-Nerde kalmıştık?
Dinleyiciler hep bir ağızdan bağırdılar:
-Ali Reyhan Arapın kellesini kesecek miydi, kesmeyecek miydi?
-Belî ağalar, kıssa-i mâcerâmız şol yerde kalmıştı ki, Reyhan Arapla adamları Lala Hüseyin Paşanın buyruğuyla Deli Yusufla oğlu Deli Alinin ardına düşmüş, Kıratı almak için kavgaya tutuşmuşlardı. Deli Yusuf taşla Reyhan Arabın alnının çatına vurunca dalında yetmiş güz kabağı gibi atın-dan düşürmüştü. Oğlu Aliye, ”Durma kellesini kes. Yılanın başını küçükken ezmeli.” demişti ama Ali hiç kelle kesmemiş ki…
Diye olayları özetledikten sonra kaldığı yerden anlatmasını sürdürdü:

Ali Deli Yusufla Reyhan Arap arasında bocaladı. Özü dövüp te Reyhan Arapı öldüremedi. Eliyle Reyhan Arapa “Sus!” diye işâret etti. İşaret par-mağını Reyhan Arapın alnından akan kana bulayıp, Sünbüllü Pınarın yalak taşına, kırmızı bir mühür gibi bastı. Böylece Reyhan Arapın, kendisinin yedi göbek sülalesine kılıç çekmeyeceği yeminine, pınarın yalak taşını tanık tut-tu.
Deli Yusuf:
-Kestin mi oğlum? diye sordu.
Ali yalan söyledi:
-Kestim baba.
-Bin öyleyse oğlum. Bu Reyhan Arap çok yiğit bir adam. İleride geride karşına çıkar, sana bir zarar verir diye korktum. Onun için kellesini kestir-dim. Şimdi bu belâdan kurtulduk. Sür bakalım dağlara.

DELİ YUSUFLA OĞLU ALİ
ÇAMLIBELE YERLEŞİYOR


Deli Yusufla Ruşen Ali, şu dağ senin bu yayla benim diyerek Sivas Da-ğına geldiler. Arabistandan, Gürcistandan, Dağıstandan, İrandan, Turandan, Hindistandan gelip İstanbula, Avrupaya giden kervanların geçtikleri en işlek yol buradan geçiyordu. Bu kervanlar ya buradan geçecekti, ya da yolu gün-lerce uzatarak Konyayı dolaşacaklardı.
Bu işlek yolun üzerinde gedik gibi ince bir davarcı yolu vardı. O ge-diğe konakladılar. Ali:
-Baba bu gediğin toprağı bomboz, dedi.
-Öyleyse bu gediğin adı Bozgedik olsun. Bundan sonra mekânımız bu-rası olacak. Bozgediğin yukarısı nasıl bir yer?
-Koca çamlar var. Geniş bir düzlük. Bir de su var. Suyun ayağı boz ge-dikten aşağı akıyor.
-Oraya da Çamlıbel diyelim. Bu ses neci oğlum?
-Üç tane kurt, bir köpeğe saldırıyor. Parçalayacaklar köpeği.
-Köpek ne yapıyor?
-Arkasını kalın bir ağaca dayamış kendini savunuyor.
-O halde korkma. Kurtlar o köpeğe hiçbir şey yapamaz.
Biraz sonra kurtlar köpeğe saldırmaktan vaz geçti. Savuşup gittiler.
Deli Yusuf dedi ki:
-Sonuca şaşırma oğlum. Sırtını sağlam yere dayadın mı, sana hiç kimse kötülük edemez. Savaşta da öyle, arkadaşlıkta da öyle… Kötü arkadaşa sır-tını güvenme, açığını verme. Bu köpekle kurtların dövüşünü hiç unutma.
Azıkları açıp yemeye başladılar. Deli Yusuf öğütlerine devam ediyordu:
-Oğlum bu yol çok işlek bir yol. Barhaneyi buraya çözeceksin. Gelen-den geçenden yol pacı olarak onda bir alacaksın. Buna ondalık derler, aslan payı derler, aç kurtların payı derler. Nâra vurup, ondalığını isteyeceksin. Hepsi o… Ya ondalığı verecekler, ya da yollarını günlerce uzatarak Konyayı dolaşacaklar.
Ali dedi ki:
-Her kervancı ondalık verir mi baba?
-Eğer dediklerimi yaparsan kervanlar ondalığını seve seve verirler.
-Seve seve ondalık verirler mi baba? Mal canın yongası demişler.

(Devamı Gelecek)

1 yorum:

  1. Merhaba Köroğlunun bu kitabını yıllardır arıyorum. Ve Reyhan Arap'ın bulunduğu Köroğlu romanını bulamıyorum. Bu kitabın adı ve yazarı kimdir ? Yardımcı olabilirseniz sevinirim.
    e-mail: sadi.gadis@hotmail.com

    YanıtlaSil