Varidât

Şeyh Bedreddin

Allah daha iyi bilir, sıradan kişilerin ibdeti bir alışkanlıktır; henüz yolun başlangıcında olanların ibadeti ise, bir korku ve temennidir; yolunu ortasındakilerin ise, yüce makamlara ve kerametlere erişmektir. Yolun sonuna varmış olanlara gelince, onlarınki şeriatın sınırlarını korumaktır. Allah’a varmak için sarfedilen çaba ve çalışmalarla ona yönelmenin sonu yoktur. Zira Allah’a dair bilgilerin ve Allah yolunda yürümenin sonu gelmez ve o yolda yürümenin de sonu yoktur. Daha önce söylenenler Allah yolundaki çaba ve uğraşılara dair değildi. O söylenenler sadece bazı ibadetler ve lüzumsuz işler için geçerlidir. Sırf Allah’a yönelmek, zihin açıldığı ve düşünmeyi gerektirir. İnsanlar Allah’ı tam anlamıyla bilselerdi, ona sadece sayılı kişiler ibadet etmezdi. Fakat Allah gönüllerini mühürledi, onlar da kendi istek ve tahayyüllerine göre nesnelere ibadet ettiler. Aslında gerçek bu değildir; fakat bunda bir hikmet vardır ve böyle olması gerekir. Savm-i visül (hiç iftar etmeden birkaç gün oruç tutmak) mekruh değildir; yasaklanması ise, haram olmasından ileri gelmemiştir; fakat bu yasaklama bir yumuşatma ve koruma içindir. Bu yasak lehimizedir, aleyhimize değildir. Böylece yasak, haram değil; ama insanları korumayı amaçlamaktadır. Fıkıh usulünde de belirtildiği gibi, bu oruç tutulabilir ve bırakilabilir. Zorlama yoktur. Allah buyurmuştur ki, “İçinizden adalet sahibi kişileri şahit gösterin. Fakat bununla kesin bir emir yoktur; sadece korumak ve şefkat anlamını taşır. Şahit göstermeyen kişi ne suç işlemiş sayılır, ne de Allah’ın emrine karşı gelmiş olarak gösterilir. Savm-i visül da böyledir; tutan kişi için mekruh sayılmaz. Müslim, Enes ibn Malik’ten aktardığı hadis-i şerifte de bu hususu belirtilir. Allah’ın selamı ona olsun Peygamber’e, bazı Müslümanların İbn Malik gibi Ramazan bittiği halde oruçlarma devam ettikleri haberi gelmiş; o da, bunun üzerine “Ramazan uzasaydı da, iftar etmeyip oruçlarım uzatan kişiler bundan vazgeçseydiler; diye buyurmuştur. Bu da fazla orucun haram veya mekruh olmadığını gösterir. Zira eğer böyle bir durum olsaydı, Peygamber bunu yasaklardı ve hoş karşılamazdı. Peygamberin yasaklamayışı, bu orucun tutulabileceğini gösterir. Kendisinde bu orucu tutabilecek güç bulan kişi tutabilir ve sevap elde eder. Nitekim Hazret-i Ebu Bekr’in altı gün, Abdullah bin Ez-Zübeyr’in yedi gün, geçmişteki salih kişilerin kimisi üç, kimisi yirmi beş ve kimisi de kırk gün iftar etmeden oruç tuttukları söylenmiştir. Kırk gün aralıksız oruç tutanlar için, melekut aleminden bir güç onlara görünür ve bazı ilahi sinan keşfeden demişler.
İnsan şayet Hazret-i Peygamber’i rüyasında görürse, kendi ruhunu peygamber görüntüsüne bürünmüş olarak görüyor demektir. Bu olay, o sırada rüya gören insanın peygamberle bir ilgisi olduğundan gerçekleşir. Bu durum rüyada kişinin gördüğü insan ve diğer nesneler için de geçerlidir. İnsanın gördüğü rüya, belli bir durumu veya gördüğü kendisine ait bir olayı ortaya çıkarabilir. Arifle arif olmayan kişi arasındaki farklardan biri şudur; Arif olan Allah’tan sonra görür, arif olmayan ise, Allah’tan önce görür. Aslında ilk görüş Allah’a aittir.
Kıyametin gerçeğinde insanla hayvan arasında hiç bir fark yoktur. Bir gece sırtımı dayamışken, ruhumun içimde coştuğunu gördüm ve ondan, yanan bir odundan çıkan alevin sesi gibi bir ses duydum. Ayrıca karşımda ala yakın beyaz bir renk gördüm. Kendime geldiğimde, yanımdaki ocakta odunun tıpkı gördüğüm gibi yandığını, alev saldığını ve rüyamda gördüğüm şekilde ses çıkardığını farkettim. Şunu anladım ki, meydana gelen olay içimdekinin aynısıdır ve gönlümün varlık birliğinin etkisiyle tahakkuk ettiğini anladım. Böylece o benim; ben de, o olmuşum; sesi sesim, sesim de onun sesi ve coşkularım onun coşkusu, onun da coşkuları benim coşkum halini almıştır. Gördüğüm renk de, alevin rengi imiş. Hazret-i Ebu Bekr Es-Sıddık, “Hiç bir şey görmedim ki, onda Allah’ı görmeyeyim’, demiştir. Diğer bir deyişle gönlünde ve nefsinin içindeki her görüntünün Allah’ın görüntüsü olduğu ve herşeyden önce nefsini gördüğünü belirtir. Böylece herşeyden önce Allah’ı gördüğünü belirtmesi doğrudur. Zira Allah onun görüşü ve bütün gücü olmuştur ve söylenenler haktır. Hazret-i Osman (R.A.) “Ben bir nesneyi gördüğümde, ondan sonra muhakkak Allah’ı görürüm,” demiştir. Birgün ikindiye yakın evimde oturuyordum; güneş de yoktu, birdenbire aklıma ikindi ezanı okunacak ve onu duyacağım fikri aklıma geldi. Daha sonra bu düşünce birkaç kez aklımdan yine geçti ve gönlüme yerleşti. Bunun gerçekleşeceğini anladım ve o anda ben daha bunu düşünürken, ezanın sesini duydum. Gaybı (bilinmeyeni) ancak Allah bilir. Bazı anlarda hızlı (güçlü) yürüyüş yapmak içime doğar, yürüyorum gibi gelir bana ve bu durumu hem dokunma hem de işitme duyumla öğrenmeye çalışırım. Sadece işitmeyle yetinmem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder