Varidât

Varidât

Şeyh Bedreddin

Anlamalısın ki, mutlak varlık, zatının varlığı için gereklidir. Zira birbiriyle ters düşen varlıkla yokluğun gereği yoktur denilirse, doğru değildir. Biri diğeriyle nitelendirilemez. Varlığın yok olması mümkün değildir ve yokluğun da var olması mümkün olamaz. İkisi de birbirinden vazgeçemez. Özel bir imkânla var olması imkânsız olan mutlak varlığın başka bir varlıktan oluşunu kazanması gerekir. Böylece de kendi varlığında yokluk olur ve varlığından kat-i nazar edilir. Zatına dayanarak yoklukla vasıflandırılabilir ve yukarı da geçtiği gibi bu imkânsızdır. Keza aynı şekilde başka sayılan varlığın da mevcudiyeti imkânsızdır. Zira tahakkuk olmadan önce varlığın tahakkuk etmesi gerekir. Buradaki amaç, mutlak varlıktadır ve bu da imkânsızdır. Mutlak yokluk diye bir şey yoktur. Mutlak varlığın var olması gereği tespit edildi. Bütün varlıklar onda var olur. O da yüce Allah'tır. Yine bütün varlıklar onun görünüşüdür ve görünen odur. Ayrıca görünüş de ondadır.
Şunu bil ki mutlak varlık olan yüce Allah'm her aşamada iki özelliği vardır. Biri etki ve fiildir; diğeri ise etkilenmektir. İlkinde varlık Allah'tır ikincisinde de âlemdir, yaratılmıştır ve meydana gelen olaydır; bunu anla! Mutlak varlık olan Allahütealâ her ikisinin arasındaki mutlak oluş ve birleşimle bağımlılıktan dolayı mutlak varlıktır. Allahütealâ ne bütündür, ne de parçadır. Zira bütün ve parçanın başka bir anlamı vardır. Gerçek var olma ve yok olmadan önce gelmektedir. Gerçeğe başka varlıklardan soyutlanmış olarak bakıldığında parça görülüyorsa da, her iki yönü içine almaktadır. Adı geçen mutlak varlık bütünden bir niteliktir, ondan daha üstün bir aşama yoktur, o her şeyin üstündedir ve bütün ondadır; o da bütündür ve bütün odur. Bu aşamada varlığın ne başlangıcı, ne sonu, ne görünüşü ve ne de görünmeyişi aşamaları yoktur. Diğer aşamaları da buna göre değerlendir! Zîrâ, O bütünden arınmış mutlak bir varlık sayılıp, bütün onda tahakkuk etmiştir. Diğer bir deyişle, özel ve ebed diye bir olay yok, her ikisi birdir.
Yüce Allah'a dair iki değerlendirme vardır: Biri belirtilmemiş olan değerlendirmedir ve buna göre ona birdir ve uludur denir. Diğeri ise, belirtilmiş olanıdır; buna göre de, ona bir ve güzel denilir. Bu iki değer iki el ile izah edilir. Aynı zamanda iki elle, Allah'ın karşılıklı her iki niteliği görünmeyen görünen, alan - veren ve bunun benzeri olan bütün karşıt nitelikler de açıklanır. Allahütealâ'nın Âdem'i iki eliyle yarattığını Hz. Peygamber hadis-i şerifte belirterek buna işaret etti. Allah ve kâinatın görüntüsü de böyledir. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem " Allahütealâ'nın Adem'i kendi suretinde yarattığını" söylemiştir. Kur'ân'da da böyledir. Bunun anlamı şudur ki: Allah Âdem'i kendi olgun suretinde yarattı. Buradaki suret manevidir; hissi değildir. Zira Hak Teâlanın Rab ve İlah aşamasında görünür bir sureti olamaz. Allah bundan münezzehtir. Onun görülen sureti kâinatın gerçeklerinde ortaya çıkmaktadır. Manevi görülmeyen sureti ise, Allahütealâ suretinde tecelli etmektedir. Bu ikisi insanları yaratan iki el anlamındadır. Âyet-i kerimede de "Elimle yarattığıma secde etmeni engelleyen nedir?" sözleri bu¬nu belirtir. Bundan dolayı da "Duyuşu ve görüşü idin, demiş, fakat kulağı ve gözü idim denmemiştir." Ulu Tanrı "Biz emâneti sunduk" âyet-i kerimesiyle, bütün varlıkları birleştiren ilâhî görünüşü, bu görünüşte yaratılan ve yeryüzünde halifelik mertebesine ulaşan inşam işaret etmektedir.

Şeyh Bedreddin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder